27.05.2013

The Company You Keep [2012]


30 yıl boyunca kendini gizlemeyi başaran bir adam. Geçmişten gelen bir banka soygunu ve ölen bir güvenlik görevlisi…

Filmi çok beğendiğimi hatta son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden birisiydi diyebilirim.(Son zamanlarda kaç film izledim ki?) Geçmişe dayalı hikayeleri anlatan filmleri seviyorum ama mümkünse olay örgüsünü ve dönemi en temiz ve net şekilde yaşatanlar ve anlatanlar benim olsun. 

Avukat rolündeki karakterimiz saklanmayı çok iyi başarmış, ama meşhur soygunda yer alanlardan birinin yakalanması, daha doğrusu kendini yakalatması sonucunda, o tarihte, o olayın parçası olan herkes bir bir yakayı ele veriyor. İsimler su yüzüne çıktıktan sonra, işte o zaman filmi izlemek kalıyor sadece…

Bağlantıları çok iyi bir şekilde ayarlayarak, 120 dakikalık filmin bir anını bile boş geçirmemeyi başarmışlar. Fakat, hızlı bir şekilde başlayan filmin ortalarının temposu biraz yormuyor da değil. Romandan uyarlama bir film olduğunu biliyorum ve aslında olaya bu noktada çok da müdahale yapamıyoruz ne yazık ki. Spoiler olarak düşünmezsek; Jim Grant’ın (Avukatımız) kimliği açığa çıktıktan sonra filmin biraz daha değişik bir şekil almasını beklerdim, mesela biraz daha kovalama ve kaçma sahnesi beklerdim, biraz daha karışık ilişkiler beklerdim. Bir dakika… Şimdi hatırladım… Zaten Nick Sloan ortalığı yeterince karıştırmamış mı?
Böyle bir dönem filmi yapıyorsanız, elinizde güzel bir senaryo varsa mutlaka iyi oyuncular istersiniz. R.Redford, N.Nolte, Shia LeBeouf, S.Sarandon, T.Howard, Chris Cooper… Daha saymama gerek yok, senaryo ve konu gereği yaş haddini aşmış oyuncular gibi gelebilir ama asla öyle bir durum yok.

Filmin sonu hakkında; her ne bekliyorsanız ya da bekleyecekseniz olaylar sizin istediğiniz gibi olmayacak, garantisini ben verebilirim. Elbette filmin zevkini kaçırmak ve nefret etmeyi sağlamak için tahminler yapabilir ve bunları da tutturabilirsiniz ama baştan söyleyeyim gerek yok, bunu yapmak için fazla zamanınızda olmayacak.

Daha fazla izleme zevkinin içine etmemek adına yazıyı burada bitirerek, filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.

26.05.2013

Snitch [2012]

Filme farklı bir noktadan bakalım;

Bazı oyuncular vardır ki, rolle bütünleşir, o role kendilerini adarlar ve sanki onlardan başka kimseyi oraya koyamazsın. Bazı oyuncular vardır ki, aksiyon filmleri için doğmuştur, onları başka rolle hayal edemezsin, oynasa hüsran olur. Dwayne Johnson bu oyunculardan bir tanesi benim için… Aksiyon filmlerinde oynasın, kocaman vücuduyla adamları dövsün, vursun kırsın en sonunda da kötü adamları alt etsin, olay bitsin. Evet, bazen ben bile fazlasıyla tabuların içinde yok oluyorum, önyargıları kıramıyorum, onu fark ettim.

Oğlu için her şeyi yapmaya hazır bir baba rolünde geliyor karşımıza. İşinde başarılı zengin, ama sorunlu bir oğlu var. En yakın arkadaşının evine gönderdiği EX hapları ile yakalanıyor ve çok ağır bir ceza alıyor. Kurtulmasının tek şansı var, bu işe bulaşan herkesin ismi gerekiyor, ama işler o kadar basit değil. İsminden de anlaşılacağı gibi, John Matthews boyundan büyük işlere bulaşacaktır.

Kendisine özel bir ilgim olmamasına rağmen takip ederim nedensizce. Jason Statham ya da Jet Li ya da bir diğer aksiyon oyuncuları gibi sıradan bir insan ama izlemesi hoşuma gidiyor. Konu tam olarak da bu, filmi beğenmemin tek nedeni Dwayne Johnson’un normalden çok farklı bir karakterle karşımıza çıkması ve bana göre hayatının rolünü yapması. Bu filmi izlemek için bir neden.

Öte yandan gerçekten uyarlama olduğunu bildiğim konu sanırım daha felaket olamaz, keşke bu gerçek hikayeyi hiç bilmek zorunda olmasaydık çünkü mantığa uymuyor. Evet, hikayeler zaten mantığa uysun diye yapılmıyor ama en azından film yapmak zorunda değildik. Ana hikayeden uyarlama, esinlenme herşey yapılırdı ama en azından böyle anlatılmasaydı. Gömlek, tişört yırtanlar olur.
İzlemek için bir neden aradım ve sağ olsun Dwayne Johnson bana bu nedeni fazlasıyla verdi. Bu tarz denemelerinin devamını beklemekteyim. Fast and Furious 6 filmini izlemeden önce bu filme denk gelmek şans mı desek?

İyi Seyirler



25.05.2013

Pawn [2013]

Hiç beklemezdim...

Çok sakin, Amerikan kafesi hayal edin... Sevgililer yemeklerini yerken, yaşlı insanlar çaylarını içiyor. Sadece müdavimlerinin geldiği bir yer hayal edin. Her şey bu sakin başlangıçtan sonra oluyor. Bir anda ortalık karışıyor, eli silahlı adamlar içeriye giriyor ve kaçınılmaz son; ‘’Bu bir soygundur.’’

Biraz önce size filmin tam ortasını anlattım. Zaten olay da bu. Filmin ortası bu şekilde ama başlangıcı ve daha sonrasında neler olduğunu bilmiyorsunuz. Tahmin etmeye çalışanlar mutlaka olacaktır ama işler o kadar da basit değil, zaten olmasın da.

Ortalıkta dolaşan bir sürü karakter üzerine kurulmuş, bolca hesaplaşması, bolca kanı olan bir filmden bahsediyorum. Filmin sonunu verdikten sonra başını anlatanı, ya da başını verdikten sonra sondan başa doğru gelenini görmüştük. Bu sefer de ortası hakkında fikir sahibi olduktan sonra başını ve sonunu öğreniyorsunuz. Bana gayet zevkli geldi çünkü film size tahmin yaptırmaya zorluyor. Normalde izlediğim filmleri tahmin etmeyi, hangi karakterin hangi işe yaradığını ya da düğümün kimde çözüleceğini tahmin etmeyi sevmem ve genel olarak yapmam; ama bu sefer olaylar biraz daha farklı. Gördüğünüz herkese dikkat edin!

Olayları ve konuyu çok iyi toparladıklarını söyleyebilirim, başlangıçtan itibaren heyecan ve merak fırtınası içinde devam ediyor film ve bir anda kendinizi son sahnelerini izlerken buluyorsunuz. Olmadı! Filmin sonu geldi değil mi? Keşke gelmeseydi. Elde, avuçta ne varsa bu finale yatırmışlar ve olmamış. Gerçekten çok büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için. Normalde zor beğenen biri olduğum söylenir ama bazı konular vardır ki asla atlayamam. Filmin sonu!

Başlangıçtan sonuna kadar zevkin doruklarını yaşadıktan sonra, yıkılan hayaller. Tamam fazla abarttığımın farkındayım. Süresi çok uzun olmayan, bolca karışıklık ve twist içeren bu filmi anlamak için yapılması gereken en güzel şey izlemek olur.

Ray Liotta, F.Whitaker ve Nikki Reed filme heycan getiren oyunculardan sadece birkaçı...


İyi Seyirler.

23.05.2013

The Last Stand [2013]

New York’daki koşuşturmalı hayatından sonra, sınır bölgesinde sessiz sakin kasabada şeriflik yapan Owens’ın karşısına, son dönemlerin en azılı uyuşturucu kaçakçılığı yapan ve polislerce aranan çete lideri çıkacaktır. Hapishane nakili sırasında işler karışır ve kaçakçımız firar etmeyi başarır. En sevdiği şey araba kullanmaktır ve sınırı bu şekilde geçmeyi seçer. Sınırdan geçmesi gerekmektedir ama o kasabanın şerifi ona biraz sorun çıkartacaktır.

Arnold Scwarzenegger fazla yaşlanmış, hatta artık fosil durumlarına geçtiğini söylemek gerekiyor. Uzun zaman öncelerde kaldı onun dönemi, fakat halen seyretmesi zevk veriyor. Artık bu raddeye gelindikten sonra ben burada Arnold Scwarzenegger’in oyunculuk performansını, perdede ki duruşunu konuşacak halde olmamam gerekiyor. İşini yapar, biz izleriz, zevk alırız, olay burada kapanır benim için.

Hikaye için güzel diyebilirim, polislerden kaçmak için araba kullanmak olaya biraz heycan katmış olabilir. Chevrolet Corvertte ZR1 filmde kullanılan araba. Çok güzel düşünmüşler, özel bir araba, mükemmel gidiyor, polisleri alt ediyor ama neden bu arabayı daha sonra değersiz gösterilme çabalarına girilmiş? Sıradan bir polis arabasından daha değerli gözükmedi bana ne yazık ki. Arabaya ve filmin uzuuuuun bir kısmına haksızlık olmuş.

Silahlar, patlamalar, kovalamacaların tamamına yakını ne yazık ki çok sıradan ve çok basitleştirilmiş olarak izleyici beğenisine sunulmuş. Sonuçta aksiyon filmi izliyor olsak bile biraz kaliteli birşeyler izlemeyi hak ettiğimizi düşünüyorum ve film bu yüzden son derece kötü, vasat bile diyemiyorum ne yazık ki.

İzleyin, eğlenin ama beklentileri çok yüksek tutmayın... 

Arnold Scwarzenegger’i izlemek her zaman eğlencelidir, süresi de fazla uzun değil, eğlenin, izleyin...

18.05.2013

Side Effects [2013]


Emily, Amerika’ya yerleşmiş hayatını zengin ve güzel bir şekilde yaşarken bir anda kocası hapse düşer ve hayatı tamamen değişir. Bu ani değişime vücudunun tepkisi depresyon olur ve tedavi olmak ister. Bunalımda hissettiği bir gün arabayı düz duvara çarpmasıyla biter ve Dr.Banks ile tanışır. Kocası tam bu sırada hapisten çıkar fakat Emily’nin durumu her geçen gün daha kötüye gitmektedir. Kullandığı ilaçların yan etkileri başına çok sorun açacaktır…

S.Soderberg imzalı çok güzel bir film izledim. İlaçların yan etkileri üzerine harika bir konu çıkartılmış diyebilirim. Daha önce bu tarzda bir film izlediğimi hatırlamıyorum, ama ilaçlar ve ilaç sektörü üzerine konuyu harika ele almışlar diyebilirim. Film baştan itibaren merak uyandırıyor çünkü psikoloji ve ilaçlar üzerine bilmediğimiz şeylerden bahsediyor ya da en azından benim bilmediğim şeylerden.

İlaç sektöründeki çarpık durumun ve bazı ‘’bilir’’ insanların bu durumları nasıl kendi yararlarına para kazanmak için kullandığına harika bir örnek olarak gösterilmiş. Bunlara ek olarak Dr.Banks’a; neden İngiltere’de değilde Amerika’da çalıştığını soran adama verdiği cevap da bir o kadar güzeldi.

‘’Benim geldiğim yerde psikiyatra gidenlere hasta gözüyle bakıyorlar ama burada iyileşmeye çalışan kişi şeklinde değerlendiriyorlar’’

Durum böyle olunca da bu tarz hastalıklarla boğuşan insanlara güzide ülkemizde ne gözle bakıldığını artık siz değerlendirin.

Sonuyla ve konusuyla çok zekice hazırlanmış, sağlam bir film. En kısa zamanda izlemenizi tavsiye ediyorum.

13.05.2013

Parker [2013]


Statham ve Lopez’in oynadığı bir filmden ne beklenirse, bu film de ancak o kadardı…

Yönetmenliğini ‘’Ray’’filminden tanıdığımız Oscar ödüllü Taylar Hackford’un üstlendiği aksiyon ve suç filmi. Parker, aşık olduğu kızın babasının ayarlamasıyla bir grup insanla buluşur ve onlarla soygun yapar. Amaç her klasik filmde olduğu gibi son soygun olmasıdır ve ondan sonra ortalıktan kaybolacaktır. Ama işler planlandığı gibi gitmez ve diğer adamlar Parker’ı soygun sonrasında fena bir halde satarlar.

Rezaletin doruklarında dolaşırken aklıma geldi, soygun konulu film yapmak artık ne kadar ele ayağa düştü diye düşündüm kendi kendime. Hani bu kadar basit olabiliyorsa, gerçekten bizde Amerika’ya gidelim, arabaları alalım ve sağı solu soyalım, olmaz mı? Son derece klişe ve neyin nereye ait olduğunu bilmediğimiz ilk 20-25 dakikadan sonra film kendine geliyor, hikâye oturmaya başlıyor ama ne hikaye. O kadar kötü ki, neresini eleştireyim, neresini size sunayım karar veremedim.

Polis yok mu polis? Hırsız filmlerinde biraz polis olması güzel bir şeydir, eğlencelidir. Acaba bende mi sıkıntı var, ben mi belamı arıyorum diye düşündüm ama her soygun o kadar basit olarak yapılıyor ki, gayet gün ortasında planladıktan sonra, ‘’haydi gençler, soyalım paraları bölüşelim’’ havası hakim.

Statham’ı severim, duruşu, konuşması iyidir. Çok sağlam filmlerini izledim, özellikle Transporter ve Guy Richie ile olan çalışmaları gayet güzeldir ama son yıllarda oynadığı filmler onu basitleştiriyor. Oscar ödülleri alsın, milyar dolarlık projelerde oynasın demiyorum ama bu kadar da basit filmlerde oynamasın… İzledikçe insan üzülüyor…

J.Lopez’in işi nedir tam olarak çözemedim. Film afişinde ismini gördükten sonra direkt olarak ürperti geldi ve haksız çıkmadım her zaman ki gibi. Zaten ucu açık olan filme, bir oyuncu daha ekleyelim ortalıkta biraz salata olsun kıvamında… Soygun filmiyle tam olarak alakasız bir karakter oluşturulmuş ve filme dahil edilmiş.
Film hakkında birkaç bir şey yazmak istedim ama bunu yaparken bile fenalık geçireceğimi hissediyorum… 

İzlemeyin, tamamen zaman kaybı.