Simon sanat eserlerinin açık arttırmasında görevli uzman
komiserdir. Kumar borcu yüzünden Franck adındaki gansterle işbirliği yapmak
zorunda kalır ve birlikte milyon dolarlar değerindeki tabloyu çalarlar.
Hırsızlık sırasında Simon başına bir darbe alır ve tabloyu nereye sakladığını
unutur, olay kısmı hafızasından komple silinmiştir. Bunun üzerine Franck bir
hipnoz ustası bulur ve Simon’un kayıp tabloyu hatırlamasını ister. Derinlere
indikçe olayın sadece milyonlar değerinde bir tablodan ibaret olmadığı ortaya
çıkacaktır.
Çok hızlı spor arabalar vardır, Ferrari, Lamborghini gibi…
Japon arabalarına biraz modifiye çekerseniz bu arabalara rahatlıkla kafa tutar
ve hatta onlardan çok daha hızlı olabilirler. Inception, Memento, Prestij gibi
filmleri bu kategoriye koyarsak, Trance [2013] filmi ise tam bir Japon
arabasıdır. Neden böyle söyledim;
Filmleri komple zekaya, kafa karıştırıcı, zihin yorucu
ögelere dayandırarak yapmak ayrı bir olay, filmi o şekilde kurgulamak ayrı bir
olay. Diğerlerinden ayrılan nokta da tam olarak bu. Film başladıktan sonra
heyecan ve tempo bir an olsun düşmüyor. Olaylar üzerine olaylar izliyorsunuz ve
nereye gideceğini merak ediyorsunuz, merak ediyorsunuz mu yoksa merak
ettiriliyor musunuz acaba?
Ben ettiriliyorsunuz olan kısmını tercih ediyorum…
Karıştırma üzerine karıştırma, olay üzerine olay… Geçişleri hızlıca ve zekice
yakalarsanız, bazı sahnelerden sonra, o sahnelere tekrar dönüp izlerseniz çok
net bir şekilde sonuca ulaşabiliyorsunuz. Ben yaptım siz yapmayın, oturun
filmin tadını çıkartın. Basit soygun filmlerinden biri değil, hırsız kaç polis
yakala filmlerinden hiç değil. En azından farklı bir yerden olayı yakalamayı
başarmışlar ve kendilerine göre sonunu harika bir şekilde getirmişler
diyebilirim.
Herşeye rağmen yukarıdaki filmlerin seviyesine ulaşması
mümkün olmayan ama izlemesi çok zevkli bir film çıkmış ortaya. Oyuncu kadrosu
ve senaryosuyla 2013 yılında izlediğim en iyi filmlerden biri diyebilirim.