Bir günde iki tane R.Weisz filmi izlemek, bazen bünyeyi rahatlatıyor…
Senaryosu D.Loucka tarafından yazılan filmimizde, yoğun iş hayatından nihayet sıyrılıp ufak bir şehre taşınan ve burada kendileri için ev alan bir ailenin hikâyesi anlatılıyor. Zamanla aile babası başta olmak üzere tüm aile yeni evlerinde, yeni komşuları tarafından çıkartılan dedikoduları duyacak ve yaşadıkları evde daha önceden cinayetler işlendiğinin farkına varacaktır.
Gerilim ve korku mu? Bir dakika acaba ben yanlış filmi falan mı izledim ki? Yok, yok sanırım doğru filmden bahsediyorum, o zaman haydi biraz daha derinlere doğru devam edelim. Film hayal ve gerçeklik arasında gidip geliyor, ama asıl beni cezbeden kısmı gerçek kısma biraz daha yakın olması… İlk yarım saatten sonra bir anda tam tersine dönen, renkleri solan ve havası kararan bir filmden bahsediyorum. Bir anda gördüğünüz bütün mutlu sahnelerin, ahenkle dans eden renklerin solduğunu ve bittiğini görüyorsunuz. İşte gerçek hikaye buradan sonra başlıyor.
Defalarca kere kendi kendinize tahminler yaratıyorsunuz sonuyla alakalı olarak. Bu sefer buldum dediğiniz her seferinde yanıldığını görüyorsunuz ve daha fazla merakla izlemeye devam ediyorsunuz. Yukarılarda bahsettiğim gerilim öğesi de tam olarak burada filme dahil oluyor. Daha heycanlı olarak yola devam ediyorsunuz. Sahneler değiştikçe heyecan biraz daha artıyor. İşin iyi olan kısmı sanki sonu gelmeyecekmiş gibi devam ediyor film. Kötü kısmı ise sanki bir anda yönetmen saatine bakıyor ve ‘’haydi zaman doldu, biter’’ tarzında bir son olmuş.
Başlarda sıragelen lanetli ev hikayelerinden biri sanıyorsunuz ama kesinlikle bunlardan değil. Tek falsosu, kurgusunda ki açıklar. Teorik olarak iki farklı hikayeden bahsettiğini ( biraz spoiler mı oldu? Hayır!) düşünürsek aradaki bağlantıları kurmaya çalışırken biraz açık vermişler. En azından bu açıklar filmin sonu hakkında ya da konunun sonu hakkında çok geniş bilgi vermiyor ama keşke olmasaydı demeden de olmuyor.
Senaryonun sürekli ters köşeye yatırması ve sonunda bekleneni vermesi harika, D.Craig az daha çok ucuz bir filme kurban gidiyormuş, son anda kurtarmış, aynı zamanda filmi de bir seviye ileriye taşımış. Konudan ve senaryodan bağımsız olarak söylemek isterim ki, D.Craig’i yakın zamanda, sinemada psikopat rolünü oynarken görmeyi çok isterim. Surat ifadesi, hareketler olarak bunun altından kalkabileceği ışığını bana fazlasıyla verdi.
Sonuç olarak 2012 de izlediğim en iyi film değildi belki ama açık ara en iyi senaryolardan biriydi. Bir şans vermeniz gerekiyor bence… Unutmadan, korku ve gerilim yok… Önyargılarla izlememekte fayda var.
0 Yorum :
Yorum Gönder