Tesadüfen alıp izlediğim bu film benim neredeyse hayatımın filmi oldu. Şimdi size nedenlerini anlatayım ve umayım ki okuyanlarda etkilenip hırsız'ı izlesin. Ama önce biraz filmin konusundan bahsedeyim.
Jude Law'ın canlandırdığı wil karakteri özel hayatında bazı sorunları olan bir adam. Sorunların nedeni de sevgilisi liv'in otistik kızı bea ve boyundan büyük sorunları. Tam da bu sırada wil'in bürosu soyuluyor (hem de peş peşe birkaç kez) o da hırsızlardan en genç olanı takip ediyor ve onun annesiyle tanışıyor. Ancak amacını açıklamıyor. Juliette Binoche'un canlandırdığı amira ise göçmen bir anne. Ama sinema tarihinin en dramatik annelerinden biri! Oğluna karşı olan sevgisi sonsuz. tabi bu arada amira ve wil tanışıyorlar ve hatta bu tanışma zamanla sırasıyla duygusal ve cinsel bir çekime dönüşüyor. Amira'nın oğlundan başka kaybedecek bir şeyi kalmadığı için telaşa gerek yok ama wil'in hayatı bu süreçten sonra tamamen değişiyor. Tabi sonra da burada anlatamayacağım olaylar gelişince ikili için ayrılık zamanı geliyor çünkü amira'nın oğlu yakalanıyor ve birbirlerini kandırmaya dayalı ilişkileri farklı boyutlar kazanıyor. aAa bu kısımdan sonrasının ikilimiz için bir ceza faslı olduğunu düşünüorsanız yanılıyorsunuz.
Ama dikkatinizi çekerse hırsız için hiç duygusal demedim çünkü "duygusal " kelimesi bu film için hafif kalır. Hırsız karakterlerin duygularıyla değil psikolojileriyle ilgileniyor. Öyle ki filmi izledikten sonra üç baş karakter olan wil, liv ve amira'nın kişilikleriyle ilgili deneme bile yazılabilir. Tamam biraz abartıyorum ama en azından birkaç paragraf yazılabilir... Değinmek istediğim bir konu daha var o da bu bahsi geçen psikolojik unsurların hayli kasvetli işlenmesi. Yani hırsız eğlenmek için izlenebilecek bir film değil çünkü filmde neredeyse bitmeyen bir ağırlık havası var. Londra hem karakterler hem de izleyiciye dar gelecek. Ama panik yok çünkü bu darlık insana sınırsız bir keyif veriyor. acıdan zevk almak gibi!
Değinmek istediğim noktalar bitecek gibi değil ama şimdi en önemlisine gelmeliyim sanırım. Her şeyden önce bir daha jude law , juliette binoche ya da robin wright penn filmi izlemeye korkuyorum kendi adıma. Çünkü bu üçlü bu filmdeki rollerine o kadar yakışmıştı ki izlediğim yeni filmlerinde onları amira ya da liv olarak bulamamktan korkuyorum. Benim hırsız'a olan zaafım kritiğimin akışını ele geçirse bile özetle oyuncular rolleriyle et ve kemik ilişkisini kuruyorlar. Diğer yandan amira'nın oğluna karşı tükenmeyen bir sevgisi var demiştim ya işte film o sevgiyi o kadar başarılı yansıtmış ki ikili gerçekten ana-oğul gibiler.
Sonuç olarak hırsız'ın öyle bir atmosferi var ki anlatılmaz! Tamamen gerçekçi, her an başa gelebilecek senaryosu hiçbir gereksiz katkı maddesi katılmadan anlatılmış ve sade bir şekilde de sonlandırılmış. Oyuncular ve senaryo süper! tüm karakterlerin kendine has birer derinliği var. Yani bu filmde yok yok! Sanırım bir filmle ilgili tüm eleştirileriniz bu derece olumlu olunca yazıyı uzatamıyorsunuz. Ben de o yüzden burada sonlandırıyor ve en yakın zamanda bu filmin büyüsüne kapılmanızı diliyorum. Ama eğer aksiyonsuz ya da cinayetsiz filmleri eleştirmekten zevk alıyorsanız bu filmin yanından bile geçmeyin.
10 üzerinden helali hoş bir 10 !
0 Yorum :
Yorum Gönder