29.08.2011

Sıfır Dediğimde [2007]

Şöyle konuya girmek istiyorum. Biraz sonra yazacağım yazı da aslında filme ‘’girdirmek’’ amacı gütmüyorum. Sadece görülmesi gereken yerleri vurgulamak, daha iyiye nasıl ulaşılabileceği hakkında genel bir söyleşi yapmak istiyorum.

Yazının başında söylemek adına; filmi beğendim… Çünkü burada gerçekten tarzının tek örneği olan bir deneme yapmaya çalışmışlar ve başarılı olmuşlar diyebilirim. Elbette en iyi filmlerde bile bir takım açıklar olabileceğini düşündüğümüz zaman; bu filminde akılları tırmalayan ve ‘’spoiler’’ olarak burada bahsedemeyeceğim çok yönü olmasına karşın; filmi acımasızca eleştirenleri anlamakta güçlük çekiyorum. Kendimce söylemek isterim ki bu topluluğun %60’ının filmi anlamadığını pardon ‘’ kafalarının basmadığına’’ adım gibi eminim çünkü ancak böyle bir durumda insanlar acımasızca eleştirme haklarını ve hatta daha ileriye giderek karalama haklarını kendine bulurlar. Eminim ki anlasalar ve bir yerde ucundan tutabilseler, bu denli acımasız tepkileri vermezlerdi.

Aslı, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Resim Bölümü'nde son sınıf öğrencisidir. Çok sevdiği bir hocasından antika değerinde eski tarihli orijinal bir kitap ödünç alır. Kitabın da içinde olduğu çantasını o gün kaybeder. Ancak çantasını nerede ve nasıl kaybetmiş olabileceği hakkında en ufak bir şey hatırlamamaktadır. En yakın arkadaşı, Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi Nevin, kitabı nasıl kaybettiğini hatırlamaya çalışırken gittikçe bunalıma sürüklenen Aslı'yı bir psikiyatriste götürür. Aslı'yı görür görmez teşhisini yapar: Dissosiyatif Amnezi. Ve bu tanıya en iyi cevap veren tedaviyi uygulamak ister. Hipnoz... Aslı başlangıçta çekinse de hipnoz olmayı kabul eder.

Hemen kafamdaki soruları sormak istiyorum; birinci soru; yukarıda ki film özetine de bakılınca, filmin kaybolan bu kitap üzerine yapıldığını anlıyoruz ama sıkıntılar zinciri burada başlıyor. Aslında sadece bu filme özgü bir sorun olmamasının yanında; acaba hangi insan kaybolan bir kitap için psikiyatra başvurmak ister ve bunun çok ciddi bir sorun olduğunu düşünür? Hani ‘’ Av Mevsimi ‘’ filminde ki o zengin adamı cesedi öldürerek nehre bırakması kadar saçma bir durum olarak görüyorum…

İkincisi; her insan psikiyatra gidebilir, bir takım teşhisler konulabilir ama hangi insan ilk gittiği doktora kendisini hipnoza sokmasına izin verebilir ve dahası üzerinde daha önce yapılmamış bir takım deneyler yapılmasına izin verebilir? Hadi diyelim ki verdi, hadi diyelim ki yapılabildi ama konu hakkında biraz daha fazla bilgi verilmesini isterdim ki bizde konuya bir yerden dâhil olabilelim. Gerçi konunun tam olarak ne olduğundan bile şüphelerim devam ediyor ne yazık ki…

Övülmesi gereken kısımların başında filmin kendisini görüyorum öncelikle. Burada bahsedemeyeceğim daha birçok ortada kalan, cevabının bulunmadığı durumların olmasına karşın böylesine cesur bir denemede bulunulması bile yeter bence. Klasik aksiyon, erotik filmlerin olduğu, basit kaçamak senaryolar üzerine kurulan ‘’x’’ sinemasının karşısına böyle bir yapıtla çıkılmasını takdir ediyorum. En azından denemişler, en azından beğeniye sunmuşlar ve yeri gelmişken de eklemek isterim ki, filmin geneline hâkim karanlık rengi, ürkütücü ortamı ve ‘’gizem’’ öğesini sonuna kadar saklamayı başarmışlar…

Psikolojik-dram tarzını sevmeyenlere herhangi bir laf diyemem, ama ‘’ben genel izleyiciyim’’ diye geçinip de, izledikten sonra anlamayıp üzerine karalama yapanlara buradan bir öpücük yollamak istiyorum. Sizin genel izleyiciliğinizin sorgulanmaması için yapılacak en güzel şey, Hollywood aksiyonu olan filmleri size bol bol izletmek ve bunlardan keyif aldığınızı görmek olacaktır.

Türk sinemasında türünün tek örneği olan bu filmi en azından bu nedenden dolayı bir kere izlemenizi tavsiye ediyorum. İyi Seyirler



0 Yorum :