Ortalıkta gerçekten bir sıkıntı var;
Dublin''de geçen bir aşk hikayesi olan 'Intermission', varoşta yaşayan ve kendini hayatın akışına kaptırmış giden insanların aşkı arayışlarını konu alıyor.Güvensiz ve duygusal olarak henüz gelişmemiş olan John, sevgilisi Deirdre''yi denemek ve onun kendisini gerçekten sevip sevmediğini öğrenmek için ayrılmayı önerir. Ama planı geri tepince kendisini kalbi kırık ve yapayalnız bulur.Deirdre ve John''un ayrılıkları, bir dizi tesadüfün ve zincirleme olaylar dizisinin tetiğini çeker. Neredeyse çevrelerinde yaşayan herkes bu ayrılıktan şöyle ya da böyle etkilenir.Yaşadıkları hayatın asıl yüzünü görmemekte direnen karakterler, bir süre sonra, kimi zaman kaderlerine hükmedebileceklerinin, ama bazen de bunun için çok geç kalmış olduklarının farkına varacaklardır.
Ortada gerçekten bir sıkıntı var, aslında bu sıkıntının tam olarak kaynağının ne olduğunu çözmek gerçekten zor. Çünkü sıkıntıyı çözebilmek için önce senaryoyu çözmeniz gerekmekte. Şöyle bahsetmeye çalışayim. Film başladığında ortalıkta dolaşan bütün oyuncuların hayatlarına şöyle bir gezinti yapıyorsunuz. Kimin ne olduğunu ve ne yaptığını öğreniyorsunuz. Daha sonra bunlar ne alaka, bunlar nasıl birleşir diye kendinize sorarken farklı olaylar yaşanıyor ama nedenleri bilinmeyen. Daha sonra bu olayları da bir kenara ‘’çözülecekler’’ listenize ekliyorsunuz ama bu sefer bir sorun daha çıkıyor ortaya. Etrafta bu kadar fazla karakter varken acaba bunların ortak noktası neresi olacak, bunlar nerede birleşecek diye düşünmeye başlıyorsunuz.
Kısacası biraz fazla düşünmeniz gereken bir film olarak karşımıza çıkıyor ilk önce. Ufak tefek birleşmelere şahit oluyorsunuz, mesela birbirini tanımayan karakterler aynı sahnelerde birbirleriyle hayatlarının kesiştiği noktalarda denk geliyorlar ve bütünü yakalamaya çalışıyorsunuz. Kısacası filmi izlerken sürekli bir çaba harcaman zorunda kalıyorsunuz, sürekli bir şeyleri ekstradan anlaman ve anlamlandırmak için efer sarfetmek zorunda kalıyorsunuz. Durum böyle olunca da gerektiği kadar filme konsantre olamayıp, orada gerçekten hiçbir fonksiyonu olmaksızın yerleştirilmiş ve gereksiz hayatlara sahip olan karakterleri filme adapte etmeye çalışırken yoruluyorsunuz.
Yönetmen gerçekten güzel yerlere gelebilecek bir senaryoyu eline yüzüne, heryerine bulaştırmış ve yazık etmiş. Aslında komple bir açıdan bakıldığı zaman yaşadıkları hayatların gerçekte taraflarını görmekte ve bunlarla yüzleşmekten korkan karakterler görüyorsunuz ama kurgu olmamış, hep bir şeyler eksik, hep bir bulmacaya sokma havası hissediyorsunuz ne yazık ki. Durum böyle olunca da film zevk vermiyor, hikaye üstüne hikaye, olay üstüne olay izledikçe sıkılıyorsunuz, hepsi anlamsız olmaya başlıyor bir yerden sonra.
Keşke bu kadar farklılık yaratma çabası yerine bazı karakterlerin hayatlarını ortak bir yerde kesiştirmeye çalışsa yönetmenizmiz daha güzel bir hikaye ortaya çıkabilir miş. Film boyunca o kadar küfür ettikten sonra, filmin sonunda bile ne yazık ki tam oldurulamamış bir hikaye bitişi gördüğünüz anda ise çıldırıyorsunuz doğal olarak. Bu tarz filmleri yaratmak baştan sona bir ustalık işidir. Türün en yi örneklerinden bahsetmeme gerek yok; Tarantino ve Richie bu dalın ustaları arasında sayılabilir. Onların filmlerini izledikten sonra bu film gerçekten tamamen bir zaman kaybı olarak gözükebilir.
Sonuç; filmi kurtarmaya kimsenin gücü yetmemiş ne yazık ki. Anlatılmaya çalışılan olayı çok sayıda karakter kullanarak, olayları bir yerde kesiştirme çabası içine girerek daha fazla eline yüzüne bulaştırmış bir yönetmen, anlamsız mesajlar vermeye çalışan karakterlerimiz ile izlenmesi imkansız bir film haline gelmiş. İzleseniz bir şey kaybetmeyeceğiniz, hatta zaman zaman kullanılan esprili ağızla birlikte zevk alabileceğiniz bir film olmuş. İyi seyirler
0 Yorum :
Yorum Gönder