
Konusu bilindik. Alice adlı küçük kızımız (Mia Wasikowska), annesiyle beraber bir sosyete partisindedir. O bilmiyordur ancak bu parti onun adına düzenlenmiş bir evlilik partisidir. Muhabbet ve dans ile geçen kısa bir süre sonunda oğlanımız, kızımız Alice'e herkesin önünde evlenme teklif eder. Alice ise onur duyduğunu ama düşünmesi gerektiğini söyleyip ortamdan koşarak uzaklaşır. Elbette koşarak uzaklaşmasının bir nedeni vardır: Beyaz Tavşan! Alice, bir kaç dakikadır kendisini takip eden beyaz tavşanın peşinden gider ve bir anda daha önce hiç gelmediği bir yere gelir: Harikalar Diyarı! İlk başta bunun da daha öncekiler gibi bir rüya olduğunu düşünür. Halbuse buraya küçükken de uğramıştır. Harikalar Diyarı'nda kraliçelik tacı White Queen'den (Anne Hathaway), Red Queen'e (Helena Bonham Carter) geçmiştir. Alice'in Jabberwocky denilen yaratıkla savaşıp tacı tekrar White Queen'e takması gerekir. Bu yolda en büyük yardımcısı ise tabii ki Mad Hatter (Johnny Depp) olacaktır.
Alice in Wonderland yerine Tim Burton in Wonderland ya da Alice in Burtonland diyebiliriz çünkü 1865 yılında sarhoş kafayla Lewis Carroll tarafından uydurulmuş daha sonrada onlarca kez perdeye yansıtılmış bu hikaye, Burton'ın tamamen kendi hayalgücünden filtrelenmiş bir şekilde sahneye yansıtılmış bu kez. Bundan kimsenin şikayeti olduğunu sanmıyorum çünkü Burton, bu türün lideri bir yönetmen. Ancak izlediklerimiz, gördüğümüz bu dünya, her ne kadar görsel olarak harika olsa da samimilik, içtenlik duygusunu pek yansıtabilmiş değil. Sıcak değil. Ana karakterlerin hiç birinin üzerine tam gidilememiş. Biraz Mad Hatter haricinde hepsi havada kalıyor ve senaryonun yavaşlığı, yavanlığı gerçekten bayıyor insanı.
Bilemiyorum bu yorumlarımda filmin dublaj olmasının veya izlediğim salonda -ki sanıyorum Türkiye genelinde bu durum böyle- her sahne sonrası "Anne şimdi n'olacak?", "Baba bu kim?", "Abla, Alis hangisi?" gibi sorular duydum sürekli. Bu soruları soranlar inanın 7 yaşını geçmeyen küçük çocuklardı. Alice'i birde Tim Burton'dan izleyeceğimizi 3 yıl önce öğrendiğimizde hepimiz heyecanlanmıştık ancak sanırım büyük beklentiyle filme gidenler ya da Alice'in fanatiği olanlar filmi beğenmemiştir. Tim Burton'ın en kötü filmlerinden biri olabilir ve bunda Walt Disney'nin yapımcı olmasının payı olduğu da konuşulanlar arasında. Film bilinçli olarak daha küçük bir kesime hitap ediyor gerçekten de gibi hissedip, filme çocuklarıyla gelenlere de hak veriyorsunuz zamanla.
İyi olan hiç mi bir şey yok? Var. Oyunculuklar iyi. Hani Mia Wasikowska bana antipatik geldi, duruşu, mimikleri tam bir soğukluk abidesi. White Queen'i oynayan Anne Hathaway'de iyi kraliçe rolünde değil, iyiye yakın, kaçık kraliçe rolünde, gotik bir hava katıyor ama Johnny Depp ile Helena Bonham Carter her zamanki gibi muazzam. Dünyadaki masumluk ile kaçıklık arasında kalmış erkek rolünü en iyi oynayan isim Johnny Depp ve katıksız kaçıklık rolünü en iyi oynayan kadın oyunculardan biri olan Helena Bonham Carter filme cuk oturmuş. İkiside ülkenin, evrenin en iyi oyunculardan biri olduklarını bir kez daha hatırlamış. Yani her şey kötü olsa bile sırf bu iki isim için izlenir bu film diyebilirim rahatlıkla. Kendileri Tim Burton'ın kankaları zaten. Hatta Helena 2001'den beri Tim ile evli. İyi olan başka birşey: Tweedledee ile Tweedledum! Ha bir de Cheshire Cat çok orijinal, tuttum.
Peki ya filmin rezalet sonu? Bütün masalsılığı, az da olsa sıcaklığı yok eden o gereksiz, bir o kadar saçma sonu? Yakışmamış diyorum, büyük beklentilerle gitmeyin diyorum, Depp ile Carter'ın oyunculuğunu izleyin diyorum, mümkünse dublaj ve 3D yerine altyazılı 2D'sini tercih edin diyorum. Zira 3D izlemeye pek de gerek yok çünkü bir kaç sahne dışında 3D'ye gereken önem gösterilmemiş. Çoğu sahnede gözümde gözlük olmasına rağmen 3. boyut olduğundan bile şüpheliydim diyebilirim. 5/10
Beercholic
1 Yorum :
Nasolsa biri yazar diye ben yazmaya tenezzül bile etmedim... Ama Tim Burton amcamızın artık ''remake'' yapmayı bırakması gerekiyor..
Ayrıca koca Ankarada filmin tek dilinin türkçe olmasınıda kınıyorum!
Yorum Gönder