Hani aşka, aşkın yüceliğine inanmayan bireylerin icat ettiği ve son derece popüler bir söz varya “senin dediğin aşk ancak filmlerde olur” diye işte o filmlerde olur dedikleri filmlerin bir tanesi bu. Öylesine bir aşk betimleniyor ki filmde, insanların bu filmin sonunda aşka inanmaması mümkün değil. En ruhsuz adama bile izletirseniz o dahi filmden etkilenecektir. The Notebook işte bu derecede iddialı bir film. Fakir erkek, zengin kız gibi arabesk bir ilişkiyi işlemesine rağmen aşkın büyüklüğü karşında insanı büyüleyen bir hikaye ile şeyirciyi kendinden geçirmeyi başaran muhteşem bir romantik dramadır The Notebook.
1940 lı yıllarda başlayan konuyu biz bir adamın yazdığı günlüğünden dinlemeye başlıyoruz, anlatıcının sihirli sözleri eşliğinde o büyük aşkın yaşandığı döneme dönüyoruz ve orada iki büyük aşık ve iki büyük oyuncu Noah ( Ryan Gosling ) ve Allie ( Rachel Mcadams )’ nin gençlik ve tanışma dönemine ortak oluyoruz. İlk başta karşılıklı inatlaşmalara dönüşen bu hoşlanma duygusu yerini daha sonra artık dönüşü olmayan bir aşka ve dramaya bırakıyor ve 1940’lı dönemlerin başında başlayan bu büyük aşk huzurevinde iki sevgilinin birbirlerine sarılmış vaziyette ölmeleri ile bitiyor. Bu filmi yazıya dökebilmek soyut bir kavramı somutlaştırmak gibi bir şey çünkü filmde anlatılan konu saf ve temiz bir aşk.
Aşk ile hiç tanışmamış, aşka güveni kalmamış, “aşk yoktur” diyen insanlara terapi niteliğinde izletilmesi gereken bu muhteşem başyapıt aslında Nicholas Sparks isimli bir yazarın yine film ile aynı ismi taşıyan romanından beyazperdeye aktarılmış bir başyapıt ve ufak tefek değişiklerin dışında kitap ile uyuşma yüzdesi çok yukarılarda olan bir yapım. Film, doğrusunu söylemek gerekirse yapıldıktan hemen sonra değilde Dvd sürümü çıktığında ünlenmiş bir film çünkü hem gişe hasılatına hem de box office duruma baktığınızda böyle bir film için haksızlık yapıldığını düşünebilirsiniz. Ben bunu yetersiz reklam ve tanıtımlara bağlasam da insanlar filmi izledikten sonra eşine dostuna anlatması sayesinde çok ciddi bir izlenme oranını yakalaması da bir gerçek. Belki bir yerde bu film için “öldükten sonra ünlenmiş bir ressam” benzetmesi yapabilirim. Öyle ki 25 haziran 2004 yılında Kanada’da gösterime giren The Notebook 29 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilmiş ve 81 milyon doları sadece Kanada’dan elde edilmiş 115 milyon dolarlık bir gişe hasılatı ile gösterimden kalkmış
Filmin çekiciliği ve bağlayıcılığı hem konunun aşk gibi bir temayı işlemesinden hem de perdenin gerisinde filmi yönetenlerin tecrübeli isimler olmasından dolayı aşk gibi bir duygunun filmde canlandırılması başarılmış. Her sinemaseverin evinde bilgisayarında bulunması gereken The Notebook, aşka inancını kaybetmiş bireylere terapi nyetine uygulanması ve belirli aralıklarla hatırlatılması gereken bir başyapıttır gözümde.
0 Yorum :
Yorum Gönder