Öncelikle Emir Kusturica'yı tanıyalım biraz. Yani hepimiz onun ne denli büyük bir yönetmen olduğunu biliyoruz ama eminim sinema haricinde nasıl biri olduğunu da bilmek gerek. Ancak bu konu biraz karışık. Emir Kusturica'nın nasıl bir politik görüş altında yer aldığı biliniyor ama bu herkes tarafından farklı yorumlanıyor. 24 Kasım 1954'te Sarajevo'da doğdu Kusturica. O zamanlar Sırbistan, Bosna Hersek yoktu tabii. Yugoslavya idi hepsi. Zamanla Yugoslavya parçalanınca, Bosna doğumlu olan Kusturica'da kendisini Sırp olarak tanıttı herkese. Tabii ki buna kimse bir şey diyemez. Doğduğun yer değil, hissettiğin yerdir senin vatandır. Buna kimse bir şey diyemez ama Sırp'sın diye de yapılanları görmezden gelmen ve Bosna halkının karşısında durman gerekmiyor. "Savaş karşıtı, barış yanlısıyım." demiştir fakat bu sebeple Bosna halkına sırtını çevirmiş, "Onlar abartıyor" da diyebilmiştir. Tabii bunları, yaşananları sadece bir milletin sırtına yüklememek istiyor olarak yorumlayan da var. Gerçi zamanında Bosna Savaşı sırasında Sırplar'ın liderini düelloya davet etmesi, 95 yılında yine milliyetçi bir Sırp liderine yumruk atması da bilinenler arasında. Yine de benim düşüncelerim üstteki gibi. Babası ırkçı, tamamiyle Sırp düşmanı olan birinin evladı için hiç de ağır değil bence...
Filmimize dönelim. Tsane (Uros Milovanovic) adındaki genç oğlan, dedesi Zivojin (Aleksandar Bercek) ve inekleri Cvetka ile küçük bir tepede yaşamaktadırlar. Bir gün dedesi kendi vaktinin azaldığını anlar ve torununun evlendiğini kanlı canlı görmek ister ölmeden. Bu yüzden Tsane'yi şehre yollar ve önce Cvetka'yı satmasını, sonra bir ikona almasını ve bir de gelin bulup geri dönmesini ister. Küçük Tsane, şehre indiğinde başta yabancılık çeker ancak sonra iki akrabasını bulur ve onlarla maceradan maceraya atılır. Jasna (Marija Petronijevic) adında güzel bir kızla tanışır. Köyüne geri döndüğünde ise herkesi çifte düğün bekliyor olacaktır.
Açıkçası kişisel olarak Emir Kusturica hayranı değilim. Çok filmini de izlemedim usta yönetmenin. Ancak kabataslak bakarsak hemen hemen çoğu filminde aynı şeylerle karşılaşıyoruz diyebiliriz. Balkan müzikleri, kaba güldürü, düğün. Bu filmde de var bunlar. Büyükler için masal tadında bir film. Aykırılık üst seviyede. Sahneler çok hızlı geçiyor ve farklı yerlerden başlıyorlar. Dolayısıyla konu biraz karışıyor gibi ama anlaşılmaz değil. Karakterler çok aykırı. Yufka yürekli, çalışkan bir dede, erkeğe aç bir öğretmen, Laurel ve Hardy benzeri iki kardeş, genç ve güzel bir kız, ve esas oğlanımız. En büyük absürtlük ise başroldeki erkek ve kızımızın yaşları ve evlenebilecek büyüklükte olup olmamaları. Tıpkı siyasi görüşü gibi bu filmi de farklı kişilerce farklı yorumlanıyor Emir Kusturica'nın. Masalsı bir yapısı var diye böyle diyen de var, inandırıcılıktan uzak bir Kusturica filmi diyen de.
Oyunculuklara ekstra etkileyeceğim bir şey yok. Ne çok iyi, ne çok kötü. Sırıtmıyor kısaca. Marija Petronijevic'in güzelliğine hayran kaldım ve kardeşleri oynayan Vladan Milojevic ve Emir Kusturica'nın oğlu Stribor Kusturica epey bir güldürdü. Oyunculuklardan, Kusturica'nın aslında ne anlatmak istediğine geçersek. Eski Sırbistan'da yaşamın zorluğunu anlatmaya çalışmış bize Emir. Mafyanın yükselişi, yaşam standartlarının zorluğu, sokakta bile aleni şekilde işlenen suçlar, ahlakını yitirmiş toplum. Bu tip şeyler eğlenceli bir dille anlatılmaya çalışılmış ve ortaya yer yer eğlenceli ama çoğunlukla yapay bir film çıkmış bana kalırsa. Yapaylıktaki en büyük gerekçem ise eski Türk filmlerini andıran güldürü çeşidi. Yani adamın geri geri giderken kafasını trafik levhasına çarpmasına gülmemizi mi beklemiş Kusturica anlamadım? Üstte dediğim gibi iki genç çiftin aşkı, bütün bir film boyunca Spiderman misali uçan bir adam ve filmin sonunda konup İtalya ligi maç sonuçlarını merak etmesi, hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek gibi mantık sınırlarını zorlayan şeyler biraz da filmin tutarlılığını yitirmiş, seyircinin konsantresini bozmuş.
Toparlarsak, renkli, eğlenceli, karnaval gibi bir ortamdayız film boyunca. Evet bu Kusturica'nın felsefesi. Bizim ne kadar kafamız karışsa da o bunu bir felsefe olarak algılıyor. Hayatı laylaylom tadında yaşamak. Bunu da filme iyi aktarmış ancak benim notum yine de pek yüksek olmayacak çünkü onun anlattığı değil, seyircinin gördüğü önemlidir bence. Benim kafam da kopuk geçişlerden ve absürtlükten dolayı bir hayli karıştı açıkçası. Başarılı filmlerine nazaran sönük kalmış bir film bu. Balkan filmlerine merakınız varsa kesinlikle izlemelisiniz. Filmin en güzel olayı ise müthiş Balkan müziklerinde bitiyor. Özellikle son yarım saatlik sekansta hiç kesilmiyor müziğin sesi. 6/10
0 Yorum :
Yorum Gönder