Okulu asıp arkadaşla sinemaya kaçtığımızda, kayda değer tek film Bruce Willis babanın oynadığı Red'di. O gün değil, o hafta da değil, o ay çok durağan bir sinema zamanıydı. Aradan zaman geçti, şimdi tam hatırlayamıyorum ama gerçekten de izlenebilir diyeceğimiz film sayısı bir elin parmaklarını zor geçer ya da geçemezdi. Ancak fazla film izlemeye de gerek yoktu çünkü Red o kadar, hemen hemen her şeyi içinde barındıran bir yapımdı ki, üstüne 1 hafta bir şey izlemeyip de filmi iyice bir sindirsek de olurdu. Öyle de yaptık zaten. Hatta ben bayağı sindirdim, 1 ayı geçtikten sonra yazıyı yazmaya başlıyorum, eheh.
Eski bir CIA ajanı olan Frank Moses (Bruce Willis), sıkıcı bir hayat geçirmektedir. Hayattaki tek eğlencesi emeklilik maaşını sağlayan firmada telefonlara bakan ve kendisinin hiç görmediği Sarah (Mary-Louise Parker) ile konuşmak olabilir. Bir gün CIA, Frank'in evini basar. Frank evini basan grubu atlatır, Sarah'nın yanına gider. Çünkü telefonlarının dinlendiğini düşünür ve Sarah'yı da tehlikeye sokmak istemez. Aynı zamanda kendisi gibi "Red" olan Marvin (John Malkovich), Victoria (Helen Mirrer), Joe (Morgan Freeman) ve Ivan'dan (Brian Cox) oluşan ekibi toplar, bu olayın peşine düşer.
Red, Warren Ellis'in yarattığı bir çizgi roman. Film de Robert Schwentke'nin çektiği bir çizgi roman uyarlaması. Şöyle gireyim olaya, film afişleri film hakkında en çarpıcı bilgiyi verecek nitelikte olur hep. Bahsettiğim şey spoiler olayı değil, yanlış anlaşılma olmasın. Bir filmin afişine bakarak o filmin ne hakkında olduğunu aşağı yukarı söyleyebiliriz. Sadece resimden de bahsetmiyorum, afişin üzerinde oyuncu kadrosu ve filmin tagline'ı falan da yazar. Bu filme de sadece afişine bakarak gitmiştim. Afişinde ne görüyoruz, heyecanlı, aksiyonlu bir macera filmi. Elbette her aksiyonda hafif komedi sosu vardır ancak bu filmde komedi sosu abartılmış ama bu abartma filmin havasını değiştirmiş ve cuk oturmuş. Afişte bu eğlencenin e'sini görmüyoruz, bahsettiğim bu. Dolayısıyla benim gibi film hakkında hiç bir şey duymadıysanız ya da izlemediyseniz, film boyunca zevkten dört köşe oluyor ve filmin sonunda şaşkınlıkla karışık, yüzünüzde anlamsız bir gülümseme kalıyor. Bruce Willis filmleri kötü olmaz. En kötü filmi Surrogates olabilir. Bu filmi de en iyi The Expendables ile kıyaslayabiliriz sanırım. Aralarındaki en büyük ve Red'i bir adım öne çıkaran fark ciddiyet olmuş. The Expendables çok daha ciddi bir film olurken, burada çok daha samimi oyunculuklar ve izleyenin de oynayanın da maksimum keyif aldığı bir yapım çıkmış ortaya.
Bruce Willis, John Malkovich, Helen Mirrer, Morgan Freeman. Hepsi de çok yaşlanmış ama hiçbiri de karizmasından bir gıdım kaybetmemiş. Yaşlı oyunculardan kurulu bir oyuncu kadrosu olduğu için film aksiyon olmasına rağmen pek de hızlı değil. Ancak bu durağanlık da en sert aksiyon severi bile sıkmamıştır eminim. Arada abartıya kaçan bir kaç sahne yok değil, mesela Bruce Willis'in dönen arabadan inerek ateş ettiği sahne. Ya da silahın mermisinin, bazuka mermisini havada patlattığı sahne. Bunlar da aşırı olmadığı için göze batmamış. Her şey hemen hemen yerinde olmuş diyebilirim kısaca. 90'ların durağan aksiyon filmlerine bir gönderme gibi. John Malkovich'i izlemek büyük keyif de, gönül Morgan Freeman'ın daha önemli bir rolde, daha çok görünmesini isterdi. Paragrafı bitirmeden Mary-Louise Parker'a da değinelim. Efsanelerin arasında hiç sırıtmayan bir performans gelmiş Bayan Parker'dan. Ben izlerken çok keyif aldım şahsen kendisini.
Böyle büyük kadrolar birleştiği zaman, genelde hedefleri oyuncu kadrosu sayesinde para toplamak olur. Saygısızlık etmek istemem, ortada bir emek vardır çünkü ama yine de bir baştan savmacılık hissiyatı verir bu tip filmler. Ama Red, son derece samimi ve böyle bir his vermeyen bir film olmuş. Red'in açılımını yazmayacağım buraya çünkü filmi izlerken açılımının ne olduğunu gördüğümde inanılmaz bir kahkaha patlatmıştım. Belki de en güldüğüm espri oydu, o yüzden film izlemeyenler benden duyup da o sahnede ekstra gülmesin istemem. Son yarım saatlik dilimde, ABD Başkan yardımcısı olarak da Nip/Tuck'ın Christian Troy'u, Julian McMahon'u görmek şaşırtıcı olduğu kadar sevindiriciydi. Bu neşeli aksiyon filmini kaçırmamanız gerekir diyerek bitireyim yazıyı. 7/10
0 Yorum :
Yorum Gönder