Bir başkasının hayatını yaşıyor olmamız mümkün mü?
David Lynch, önemsiz görünen ayrıntıları filmin çoğu karesine serperek bir "kelebek etkisi" yaratıyor ve hayatlarımızın bence kısa bir özetini sunuyor... Hiç önemsemediğiniz küçük şeylerin, aslında ne kadar da gizemli ve büyük olduğunu farkettiğiniz oldu mu?
Mulholland Dr.; yolda yürürken omuzumuzu çarptığımız ve özür dilemeden geçtiğimiz bir yabancıyı anlatıyor. Kendimizi! Her zaman her insanın kendisine ait bir yaşamının olduğunu düşünürdüm. Ancak farkettim ki öyle değil; ne kadar farklı yollardan geçersek geçelim, her birimiz aynı çıkmaza ulaşıyoruz. Bazen ölüm o kadar erken geliyor ki, öldüğümüzü bilmiyoruz ( The Sixth Sense ). Bazen kendimiz ile o kadar çok yabancılaşıyoruz ki; kim olduğumuzu unutuyor; geçmişin kırıntılarında bir yabancının hayatını yaşıyoruz ( Memento ). Bazen ise yaşamın kendisine karşı verdiğimiz anlamsız savaş; bizi hiç rüzgar esmeyen bir yere götürüyor ( The Thin Red Line ).
David Lynch; hem yazıp hem yönettiği bu eşsiz eserinde aslında birçok filmde ve öyküde anlatılmak isteneni; bir arada sunuyor bize; hem de mükemmel bir kadro ile!
Baş rollerini Naomi Watts ve Laura Harring'in paylaştığı bu eser; aynı zamanda usta bir oyuncu olan Justin Theroux'a da ev sahipliği yapıyor.
Öyle bir film hayaledin ki; en küçük rol bile büyük bir oyunculukla büyütülmüş olsun!
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; hiçbir David Lynch filmi; baştan sona akılda kalmaz. Çünkü bu filmlerin tümü ayrıntılar üzerine kuruludur ve insan beyni algılama zorluğu yaşar.Şahsen üç kez izlediğim bu filme dair hatırladığım tekşey girişi; gelişmeden bir kesiti ve çarpıcı sonu!
Film; Düşler Şehri Hollywood'un kabusvari bir gecesinde; depresif bir çekim ve çaresizlik içinde başlıyor. Rita, az sonra başına nelerin geleceğinden habersiz; bir aracın içerisinde; arka koltukta oturmakta... Gecenin karanlığında araç; birden duruyor. Rita, kendisine doğrultulan silah karşısında şaşırıyor; ancak bunun olabileceğini tahmin etmişe benziyor... Herşey, birkaç saniye içerisinde değişiyor. Rita; muhtemelen öldürülecekti ancak arabada kendisine silah doğrultulduğu sırada; arabaya sarhoş ve zengin gençlere ait başka bir arabanın çarpması sonucu; işler lehine döndü. Yoksa, alehine mi? Kazadan kurtulan Rita; hafıza kaybı yaşar. Oldukça açtır, korkmuştur, ancak bir o kadar da şaşkındır. Çünkü hatırladığı tek şey, öldürülmek istendiğidir. Kalburüstü bir kesimin ikamet ettiği o bölgeye ulaşır ve "o" eve girer. "O" ev, hayatımızda kaçtığımız çoğu şeyin ardından; ya da bir anlık karar ile sığındığımız farklı bir bedenden başkası değildir aslında...
Ardından, Rita'nın lüks ve sosyetik hayatının tam tersine; doğal bir suretle, sıcak bir şive ve beklenmedik bir nezaketle karşımıza Betty çıkar. Betty; taşradan gelme genç ve güzel bir kızdır. İstediği tek şey, teyzesi gibi Hollywood'a dahil olmaktır. O yüzden onun ikamet ettiği bu Düşler Şehri'ne gelir ve geçici bir süre ile boş olan eve yerleşir. Çocukluk düşlerine ve gençlik arzularına yaklaşmıştır artık. Önünde sadece birkaç seçme vardır. Ardından; yıldız haritasındaki yerini alacaktır. Betty, teyzesine ait "o" eve ulaşır ve orada; Rita ile karşılaşır. Zavallıya acır ve bir kaza sonrası oraya sığındığına ikna olur. Otoriteler ve bir başkasını araya sokup; hem başına bela gelebileceğini düşünür ve hayallerine de engel olmaması açısından Rita'ya kendi başına yardım etme kararı alır. Kesişen bu iki hayat, aslında o kadar da farklı değildir. Zaman içinde iki kadının birbirine olan bağlılıkları artmış; beğeni hoşlanmaya, hoşlanma sevgiye, sevgi aşka ve aşk saplantıya dönüşmüştür. Ancak bir sorun vardır ki; Rita, hala kim olduğunu ya da nereden geldiğini hatırlayamamaktadır. O'nun yanında olmaktan mutluluk duyan ve yardımcı olmaya çalışan Betty, farklı yollar denemeye çalışır.
Peki ya Rita'nın geçmişi? Aslında Rita; sadece hayallerinizde görebileceğiniz bir tutku unsurudur. Arzuları için yaşayan, etik ve toplumsal değerlerden yoksun bir kadındır. Anı yaşar ancak geleceğe dair planları içinde çıkar ilişkileri kurmaktan vazgeçmez. Çelişkili hisleri vardır aslında... Öyle ki, yazarak tarif etmek zordur. Dil bilgisini zorlar. Peki kazadan sonra nasıl biri ile karşı karşıyayız; o kişinin tam tersi ve birçok karardan yoksun olanı ile... İkinci Dünya Savaşı'nda esirleri vuran bir subay düşünün; birkaç gün sonra; muharebe devam ederken bu subayın bir patlama sonucu duyma işlevini yitirdiğini hayal edin. Sağır olan bu subay; bir de esir düşsün. Ancak bu sefer; esir olarak düştüğü taraf; onu tedavi edip; zarar vermeden sadece silah altında tutsun. Bu kişiyi öyle çaresiz bir durumda hayal edin ki; yaptıklarından dolayı vicdan azabı çekmeye başlasın; öyle ki; beyni, karanlık geçmişini o patlama ile beraber silmiş olsun. Şimdi o adamın yanına daha onurlu ve iyi bir hayat sürdükten sonra savaşa katılan, ardından talihsiz bir dizi olay sonucu karşı tarafa esir düşmüş bir asker ile hayal edin. Öyle ki sözde kahramanımızın tam tersi etik ve karakteristik yapıya sahip olan bu asker, hem kendini hayatta tutmaya çalışıyor; hem de yanındaki o sağır ve unutulmuş adama umut aşılamaya çalışıyor...
Ve öylesine soğuk bir gece hayaledin ki; iyi askerimiz; bir zamanlar kötü biri olan kötü askerimiz ile oradan kaçmaya çalışıyor. Bulutlu bir gecede çitlerden atlarken peşinden onu sürüklüyor. Bizim kötü karakterimiz ise birden geçmişinden birini varediyor, hemen o anda... En önemli ve hayati bir anın ortasında. O suret yüzünden kuledeki nöbetçiler karanlıktaki silüetlerin farkına varıyor ve ışığı üzerlerine çevirip ateş açmaya başlıyor. İroni bu ya; kötü adam donup kaldığı yerde isabet almaz iken; çitlerin üzerinde ona doğru elini uzatmış iyi adamımız hemen orada ölüveriyor...
Bu garip benzetme, umarım zihnimde çakan şimşeklerin parıltılarını size bir nevi gösterebilmiştir...
Daha fazla ayrıntıya girmeden devam edeyim...
Mavi Küp!
Film bittiğinde kafanızda kalan şeylerden biri de o olacaktır. Mavi Küp; nedir? Neyi sembolize eder?
Sanırım bu; kesin olarak cevabı verilemeyecek bir soru. Bence Mavi Küp; büyük sırdır. Belki de Mulholland DR.'nın ta kendisidir. Kim bilir?
Onun dışında size elimden geldiğince daha fazla "spoiler" yapmadan filmi anlatmaya çalışacağım...
Film, Fire Walk With Me'ye oldukça benziyor ancak David Lynch'in bu filmde yaptıkları ve film boyunca sürdürdüğü o inanılmaz gerilim çizgisi; FWWM'den daha başarılı ve etkileyici. Polis soruşturması, mistik öğeler, gelecekten haber verme, daha derin anlamlar taşıyan ilgisiz sahneler, aşk, aldatma, cinayet, saplantı, tutku, toplumun tabularına atılan tekmeler ve daha sayamayacağım bir sürü etkiye ev sahipliği yapan; olağan üstü bir film!
Gerek "Geceyarısı Tiyatrosu", gerek "Mistik Yaşlı Kahini", gerek karabasanlardan fırlamış olan "Evsizi" olsun film; baştan sona aitlik duygusunu kaybettiren; sadece rüyalarınızda yaşayabileceğiniz kenevir etkisini yaşatan; geceyarınıza daha büyük anlamlar katacak olan eşsiz bir yedinci sanat eseridir. Bu arada, her Lynch filminde (nerede ise) olduğu gibi; gizemli bir yabancımız da var!
Söyleyebileceğim fazla birşey yok aslında ya da çok şey mi var? Mulholland DR'ndan sonra bilmiyorum... Size sadece, sıradışı bir deneyim sunacağını ve kendisini birkaç kez daha izlettikten sonra; asla unutturmayacağını biliyorum. Ayrıca şunu da söyleyebilirim ki; bu film, bakış açınızı değiştirecek... Belki de; sizi!
Dusktime Valkyries
0 Yorum :
Yorum Gönder