31.07.2011

Best Movie Quotes #14

Philadelphia [1993]

"Güven, elimizde kanıtı olmayan bir şeye karşı duyulan inançtır.''

28.07.2011

The Open Road [2009]

Yolculuk filmlerine ilginç dedik ama bu kadar da ölmedik…

Carlton Garret (Justin Timberlake) çok da başarılı olmayan genç bir sporcudur. Oysa Carlton’ın babası Kyle (Jeff Bridges) anıları hala süsleyen, geçmişin en popüler beysbol oyuncularından biridir. Pek fazla görüşmeyen, fazla da iletişimleri olmayan baba-oğul bir anda kendilerini uzun bir yolda, aynı arabada bulurlar. Carlton’ın annesi hastadır ve son istek olarak yıllar önce boşandığı kocasını görmek istemektedir. Bu beklenmedik yolculuğa Carlton’ın ısrarı üzerine eski kız arkadaşı (Kate Mara) da katılacak, yolculuk iyice sıra dışı bir hal alacaktır.

Klasik yolculuk filmlerinin en klasikleri arasına girenlerden biri daha dersem çok da yanılmış olmam sanırım. Başladığı andan itibaren olacak olayları, gelişmeleri en ince ayrıntılarına kadar tahmin edebileceğiniz türden hem de…

Bundan daha kötüsü ne olabilir diye sorarsanız, akıcılık yok filmde. Olayların oluş sırası, kurgu filan gayet güzel diyebiliyoruz ama akıcılık hiç yok. Birbiriyle alakasız ve çoğu zaman bir o kadar gereksiz diyalogların filmi katlettiğini de belirtmek istiyorum.

Elbette izlenebilecek yanları da yok değil. Mesela bunlardan en çarpıcı olanı, baba ve oğul arasındaki ilişkiyi biraz daha ön plana çıkartabilselermiş, senaryoya biraz daha renk gelir ve en azından sadece ‘’yolculuk’’ filmi olarak adlandırmazdık.

J.Timberlake için; lütfen bir daha filmlerde oynama, git kızlarla gez, müzik çal, dinle ama film oyunculuğu cidden ona göre değil. Sahneye yakışmamasını, yıllar boyu onu bir müzisyen olarak görmemizden ötürü açıklayabiliriz belki, ama sahneye yakışmadığı bir gerçek…

Biraz eğlence, biraz daha karakterler arasındaki bağların anlatılmasıyla daha heyecanlı bir film olabilecekken bu şekilde çok sıradan kalmış ne yazık ki…

26.07.2011

The Hit List [2011]

Filmin konusu çok büyük önem arz etmiyor lakin filmin başında zaten olacaklar belli. Filmin konusunu anlamak için yapılacak en güzel aktivite, karakterlerle empati kurmaya çalışmak olacaktır. Aksiyon filmi olarak adlandırılmasına karşın ağır bir ilerleyişinin olması baya ilginçti. Aksiyonu sahne sahne hissedebiliyorsunuz ama buna karşın filmden kopmuyorsunuz.

Elbette ‘’gizem’’ dediğimiz, devamlılık adına çok önemli olan bir ögenin, daha filmin başında kaybolması biraz üzücü…

İzleyince daha rahat idrak edebiliyorsunuz ki, aslında film gerçekten ‘’bitik’’. Şöyle anlatmaya çalışayım, daha önce kiralık katilleri konu edinen birçok film izlemişsinizdir mutlaka. Bu onlardan biraz daha farklı olma yolunda ilerliyor. Bence çok başarılı bir yapım olmamasına karşın diğerlerinden kesinlikle daha başarılıydı. Ama şöyle bir durun var.

24.07.2011

Never Let Me Go [2010]

Bu tarzı seviyorum…

Ortalıkta romanı hakkında baya yazılar dolaşıyor. Sanırım romanda biraz daha bilimkurgu tadında işlenmiş ama filmin bu tarzla alakası yok. Hatta bilimkurgu dalıyla alakalı olan şeylerden uzak duran biri olarak; iyi ki bir alakası yok diyebilirim.

Çocukluklarında aynı yatılı okula giden 3 gencin hayat hikâyesi diyebiliriz basit olarak. Ruth, Tommy ve Kathy'nin yaşamı huzurlu ve mutlu geçmiştir. Ancak korkunç gerçek onları yakalayacaktır. Aslında korkunç gerçeği açıklamakta bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Üçünün de ortak özelliği, ileride reşit yaşa geldiklerinde organlarını ihtiyacı olan insanlara bağışlayacak olmaları ve onları bekleyen ölüm.

Duygusal denmeyecek kadar soğuk bir aşk filmi olduğunu filmin ilk sahnesinden anlıyorsunuz. Suratsız denilebilecek kadar boş bakışlar, hareketsiz denilecek kadar durağan sahnelerle filme zorlu bir giriş yapıyoruz. Filmimiz bugünden geçmişe dönme, geçmişten bugüne dönme gibi tasarlanmış yapısıyla üç ana karakterlerinin çocukluğundan gençliğine, oradan da yetişkinliklerine geçerek üç bölüme ayrılıyor.. Daha sonra neden var olduklarını ve niye o tarz bir okulda okuduklarını anlamlandırmaya çalışan gençleri ve onların küçüklük hikâyelerine dalıyoruz. Fakat hem Kathy hem de Ruth'un Tommy'ye âşık olması üçünü daha da yakınlaştırdığı gibi, onları da yıllardır sorularına aradıkları cevaba götüren bir araca dönüşüyor...

Film akış olarak biraz ağır, ama her sahnenin ayrı bir noktaya temas etmesi sayesinde kopmuyorsunuz ve dikkatiniz dağılmıyor. Zaten seçilen mekânların ne kadar düz ve ayrıntısız olduğuna bakarsanız, asıl amacın filmin geneline değil, sadece karakterler üzerine odaklanılması istendiği çok açık. Durum böyle olunca odaklanılacak tek nokta hayatta kalma oluyor. Hayatta kalma çabalarının seyirciye aktarılmasının ne kadar başarılı olduğu ise benim en çok sorguladığım nokta. Bu da kendimle çelişebilecek noktalara gitmeme yol açıyor.

Mesela, çocukluklarının biraz daha derinden işlenmesi gerektiğini düşünüyorum ki; süre olarak bir saat kırk dakika civarında olan sürenin biraz daha uzaması demek – normal olurdu – anlamına gelirdi. Eğer bu filmde böyle bir şey yapılsa, sonu beklenenden daha çabuk gelecek ve biz as oyuncularımızı daha az izleyecektik. Öte yandan sıralama yönünden bakarsak, duygu yükünün ağır olduğu bir filmden bahsettiğimize göre, sona giden yolun biraz fazla kısa tutulduğundan bahsedebilirim.

Sonuç olarak; sanki 3 perdeden oluşuyormuş gibi gözüken bu filmi izlemek çok büyük keyifti. Elbette anlatılan olayın biraz rahatsız edici olması, insanları koyun gibi büyütüp daha sonra kurbanlık olarak kullanmaları elbette ilk bakışta çok normal olarak gelmiyor olsa bile, filmi izlerken zaman zaman bunu göz ardı ediyorsunuz, belki de bu yüzden dolayı çok da rahatsız etmiyor. K.Knightly’i izlemenin büyük bir zevk olduğunu belirterek yazıyı bitirelim…

Mutlaka İzlemeniz gerekenler listesinde…

21.07.2011

Route Irish [2010]

Ana hikâyenin bilinip de, daha sonra bir anda hikâyede sıkıntılar çıkmasını konu alan filmleri seviyorum. Olayı bilerek, sonuçtan itibaren anlatmaya başlaması ve sonra da çözüme ulaştırması. Filmimize gelince, başlangıçtan itibaren kasvetli ve güneşi ne yazıkki bir kere bile görme şerefine erişemediğimiz kapkaranlık bir ortamda izliyoruz. Zaten karanlık olan ortamlar iç boğarken, birde filmin aşırı derecede ağır olarak işlenmesi sıcak Antalya gecelerinde çekilmez bir hal alabiliyor. Filmden eğer aksiyon, savaş sahneleri falan bekliyorsanız boşuna heveslenmeyin. Diyaloglar üzerine geçen ve olayların gelişimiyle sonucu anlatılıyor filmde.


20.07.2011

3'ü Bir Arada ...

Greatest Movie Scenes #22


Kill the Irishman [2011]

Mafya filmlerinin son kralı. Uzun zamandır izlemediğim kadar iyi ve kaliteli çıktı. Konusu, kurgusu ve incelediği hikayesiyle birlikte uzun zaman unutulmayacaktır. Elbette her filmin vurucu bir anı vardır. İşte o son sahne. Bir kahramanın asla unutulmazlar arasında yerini alacağı sahne...

Tek kelimeyle enfesti!

19.07.2011

Kill The Irishman [2011]

1970’li yıllar. USA/Cleveland… Mafyaların kol gezdiği, kimsenin onları durduramadığızamanlardan bahsediyorum. Korkusuz bir İrlandalı’nın hikâyesi. O yıllarda mafyalara karşınasıl tek başına ayakta durduğunu, onu öldürmeye çalıştıklarında nasıl başarısız olduklarınıanlatan harika bir film. Dört kere direk öldürme çabasının hepsinin sonuçsuz kalması, sadece karavanda yaşayan, herkes onu öldürmeye çalışırken televizyonda evinin yerini söylemeye cesaret edebilecek bir yürek… Acımasız bir katil olmasının yanında, insancıl yanının olması sayesinde halk onu sevmekte ve hatta polis bile ona farklı bir gözle bakmaktadır.


17.07.2011

Scenes From The Past #4


Charlie and The Chocolate Factory [2005]

Yıllar çabuk geçiyor. İlk dakikalarda J.Depp'in hangi rolü üstlendiğini anlamakla geçirmiştim.

Kılıktan kılığa girmek onun için çok basit gözükse de, mutlak her rolün farklı özelliklerini benimsemek de bir o kadar zordur. Eskilerde T.Burton ile olan akrabalık! ilişkileri göze çok hoş geliyordu ama ne yazık ki artık bıktırma kıvamına geldi...

Özellikle T.Burton'un ''re-make'' leri sayesinde

15.07.2011

Scenes From The Past #3


Eşkiya [1996]

Ancak bir eşkiya bu kadar sert bakabilir... Şener Şen'i tanıdığım film olarak hatırlıyorum ''Eşkiya'' yı. Elbette şu aralar bile tv de dolaşan bir sürü eski Yeşilçam filmine karşılık, oralarda üstlendiği rolleri bir anda hafızamdan silerek, 99' yılının hemen başında 2. kez izlediğimde (bilinçli olarak) büyük ustayı tanıdım, idrak ettim...

Daha uzun yıllar boyunca, oyunculuk merakına sahip bütün insanlara izlettirilmeli

13.07.2011

Scenes From The Past #2


Children of Men [2006]

C.Owen'ın başrolde oynadığı film, bence 2006'nin en iyilerinden biriydi. Bir umut, sadece bir umut için yapılması gereken o kadar fazla şey varken, bunu yapacak bir adamın olması ne kadar ilginç?

Filmle alakalı aklımda kalan bir diğer konu ise; hareketli kamera çekimlerinde ki kusursuz. Açıları harika kullanmışladı...

12.07.2011

Dark Knight Rises Geliyor...




Şöyle sıcak sıcak haberler gelmişken, aralarından Dark Knight Rises filminin posterini cımbızla seçelim ve yayınlayalım. Kadrosunda; Christian Bale, Anne Hathaway, Joseph Gordon-Levitt, Marion Cotillard, Juno Temple, Josh Pence, Daniel Sunjata, Diego Klattenhoff, Burn Gorman, Nestor Carbonell, Gary Oldman, Morgan Freeman, Matthew Modine ve Tom Conti yi bulunduran filmin fragmanında daha önceden söz verildiğin gibi; Harry Potter and the Deathly Hallows: Part 2 filmiyle birlikte yayınlanması bekleniyor...

Üzerine şimdiden bu kadar fazla konuşulmaya başlandıysa... İleride olacakları düşünemiyorum. Eskiden filmleri beklerdik bu kadar şevkle, şimdi poster çıktı, fragman gelecek diye elleri avuşturuyoruz?

11.07.2011

The Chameleon (2010)

Kurgu olarak seviyenin baya iyi olduğunu söyleyebilirim. Karakterleri çok iyi yerleştirmiş ve müzikleri çok güzel kullanmışlar. Seyir zevki açısından hiçbir sıkıntı yok diyebilirim. Daha çok dikkat çekilmesi gereken nokta ise karakter analizlerinin çok iyi yapılmış olması. Gerek çocuğun gerek aile üyelerinin psikolojik durumlarını çok iyi yansıttıklarını düşünüyorum. Tam anlamıyla gerçek bir hikâyeyi izlediğimi söylersem yanılmam. Çocuğun değişik kimliklerde yaşaması, ailenin kendi iç hesaplaşması, çocuğun aileye adapte olma çabaları ve belki de ne önemlisi, ana karakterimizin kendi iç dünyası. Olayı her açıdan incelemiş ve bunu çok iyi birleştirmişler. Tebrik ediyorum.

Scenes From The Past #1

Sürekli yeni filmler izleyerek, kafaları birbirinin aynısı klonlarla, bitmek bilmeyen yakalama filmleri, sonunu tahmin ettiğimiz aşk filmleriyle dolduruyoruz. Eskilere olan saygıyı yitirmek değil de, eskileri en azından tekar hatırlamak ve bugün ne izliyorsak, bir çok senaryonun, bir çok kurgunun aslında başlangıç kaynağı olarak onları gösterebiliriz.

Buradan yola çıkarak; izlediğim filmlerden derlemeler yaparak; bir kare, biraz yorum şeklinde devam edecek olan yeni serime başlıyorum...

Unutmadan; her ne kadar '' Greatest Movie Scenes '' serisine fazlaca benzesede; orayı en iyiler için kullandığımı hatırlatayim... Biraz da gelişi güzel devam edelim...


Primal Fear [1996]

Gere ve Norton'u bilirsiniz. Harika ikili oluşturdukları bu film, ''twisted'' olarak nitelendirilen sonlara en iyi örneklerden biridir. Filmden daha çok sonunu hatırladığımı ve unutmayacaklarım arasına kesinlikle girdiğini belirtirim.

8.07.2011

Trust [2010]

İnternet evimize her zaman rahat, ulaşılabilirlik ve kolaylık getirmiyor ne yazık ki. Filmi izledikten sonra daha çok bilgi sahibi olabileceğiniz gibi yanlış karşılaşmaları, gereksiz arkadaşlıkları ve aşırı paylaşımları da beraberinde getiriyor. Herkes, bir diğerine internetten basitçe ulaşabiliyor ve birbirini tanımayan insanlar bir o kadar basit arkadaşlık kurabiliyor. İnternet çağında olduğumuzdan ötürü, bu çağın en fazla geliştiği zamanlara denk gelen genç arkadaşlar, bu durumu çok daha efektif kullanarak amaçlarına basitçe ulaşabiliyorlar. Erkek-kız ayrımı yapmadan, geleceklerini yönlendirmelerini izin verdikleri internet sayesinde çok yanlış yollara sapabiliyor. En ufak bir ‘’umut’’ kırıntısına hiç sorgulamadan evet diyebiliyorlar, en ufak teklifleri anında değerlendiriyorlar. Elbette ilk zamanlarda daha çok ICQ ve MIRC ile başlayan bu durum, şimdilerde interneti kullanan herkesin bu durumdan haberdar olması sayesinde biraz daha azalmış durumda diyebilirim, ama tehlike her zaman kapınızda.

6.07.2011

Gelecekten Anılar / Memories From The Future



"Saf şimdi, gelecegi yutan geçmişin kavranamaz ilerleyişidir. Aslında her hissediş zaten anıdır."

"The pure present is an ungraspable advance of the past devouring the future. In truth, all sensation is already memory."


Gelecekten Anılar, klasik anlatı yapısında bir film olmaktan uzak, temelde bir mood piece, yani başı, ortası ve sonu olan bir öykünün aktarılmasından ziyade, çeşitli ruh hallerinin izleyicide yer etmesine uğraşan, bunu da büyük ölçüde yaratılan görsel ve işitsel atmosfer ile sağlamaya çalışan bir kısa film.

Gelecekten Anıların ön hazırlık çalışmaları ilk olarak 2007 yılında başladı ve tamamlanması 3 seneyi buldu. Bu üç sene içinde proje bir çok defa uzun süren bekleme süreçleri yaşadı, bu süreçlere neden olan şeyler; tam olarak istenen çekim mekanını bulamamaktan tutun ekip üyelerinin kimisinin büyük ölçekli taşınma yaşamasına kadar bir çok irili ufaklı nedenle oluştu. Gelecekten Anılar büyük parasal kaynaklarla, büyük bir ekibin gerçekleştirdiği bir proje değil, temelde Hüseyin Mert Erverdi, Rıza Nazım Ulusoy ve Michael Fakesch’in yaratıcı çekirdek ekibi oluşturduğu, bir avuç insanın yoğun özveri ile çalışıp tamamladığı bir proje. Çalışmalara başlanan 2007 yılından filmin tamamlandığı 2010 yılı sonuna kadar geçen zaman zarfında hem film hem de bizler kaçınılmaz olarak hayatlarımızla ilgili olarak bir çok değişik fazdan geçtik. Bu filme de kaçınılmaz bir şekilde yansıdı. En başta görece daha naif bir tür filmi denemesi olarak yola çıkılmışken, finalde varılan noktada bir derdi, bir meselesi olan, gücü yettiğince bir şeyler deneyen, her ne kadar tür filmi elementleri barındırsa da aslında oldukça deneysel bir kısa film çıktı ortaya.

Gelecekten Anıların tamamlanması, bizlerin kişisel tarihçelerimiz açısından bir milat görevi görüyor. Şu an üzerinde çalıştığımız yada yakın gelecekte çalışacağımız yeni projeler için de bize çok şey öğreten, yol gösteren bir proje oldu. Gelecekten Anılar, bağımsız bir kısa film olduğundan kendisini yaratan ekibin hayallerinden parçalar taşıyor. Umarım sizleri de bu hayalin içine bir nebze olsun dahil edebiliriz.


47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Finalist
40. Uluslararası Sehsuchte Film Festivali Finalist
22. Uluslararası Ankara Film Festivali Finalist
22. Uluslararası Istanbul Film Festivali Finalist
17. Uluslararası San Gio' -Verona Film Festivali Finalist
7. Uluslararası Detmold Kısa Film Festivali Finalist
7. Uluslararası Monterrey Film Festivali Finalist
7. Akbank Kısa Film Festivali Kurmaca Dalı Finalist
64. Uluslararası Cannes Film Festivali Turkiye Seckisi
61. Uluslararası Berlin Film Festivali Turkiye Seckisi
8. Metro Group Kısa Film Yarısması Finalist
4. Uluslararası Ploiesti Kısa Film Festivali Finalist
6. Uluslararası Atina Bilim-Kurgu ve Fantastik Film Festivali Finalist
4. Galatasaray Universitesi Sinepark Kısa Film Festivali Finalist

Gelecekten anılar, Hüseyin Mert Erverdi tarafından yazıp yönetilen ve çekimlerin son derece profesyonel olarak yapıldılan, kurgusu üst seviyede olmuş deneysel amaçlar güden bir kısa film olduğunu düşünüyorum. Geniş bütçeli modern bilimkurgu filmlerini aratmıyor. Aslında aralarında çok bir fark olduğunu da düşünmüyorum. İçinde yaşadığımız yılda dahi, halen çok yüksek bütçeli filmlerin, inanılmaz derecede basit ve üstüne birde kurgu bütünlüğünden yoksun olduğunu düşünürsek, Gelecekten Anılar için başarılı diyebilirim.

Kısa film hakkında ise; en kişisel anıların bile kontrol altında olduğu kıyamet sonrası bir dönemde geçtiğini söyleyebilirim. Şimdiyle geleceğin iç içe olarak düşünüldüğü kısa filmde, bir askerin elindeki silahla birlikte sevdiği kadına imgelerle tutunmaya çalışması çabasını görüyoruz.

Bir göz atılması gerekiyor kesinlikle..


3.07.2011

Gişe Memuru [2011]

Filmde bazı noktalar tamamen seyircinin tamamlaması için açık bırakılmış. Mesela yaşadığı hayatta inanılmaz boşluklar var. İçinde bulunduğu ruh halini asla tam olarak tespit edemiyorsunuz. Biraz düşünelim; hayatı tamamen gişe-ev-servis den oluşan bir adamdan bahsediyorum burada. Ayrıca anlamanız için filmdeki diyaloglar da hiç yardımcı olmuyor size. Kule’de konuştuğu iş arkadaşlarıyla, berber dükkânından tanıdığı arkadaşı hakkında hiçbir bilginizin olamayacak olmasının yanında, ikili konuşmalar sırasında asla bir özellik yakalayamıyorsunuz.

2.07.2011

Ya Sonra [2010]

Adem ve Didem evliliklerinin yedinci yılını yaşamaktadırlar. Daha öncelerinden anladığımız üzere birbirini çok severek evlenen ve mutlu bir çifttirler. Ama zamanla Adam’in hayat koşuşturması içinde boğulan Didem; gereken ilgiyi ve alakayı alamadığını fark eder. Bu arada kariyeri adına çok heycanlı gelişmeler olmaktadır. Tam bu sırada oteller sahibi Cem ile tanışır ve hayatı değişir.

Dram-Komedi-Romantik… Nedir bu? Bu üçlünün açılımı nedir tam olarak. Bir filmi izlemeye başlamadan önce dikkat ettiğim bazı şeyler vardı tamam, filmi sınıflandırmak bunlardan biri değildir kesinlikle ama bu sefer özel bir ilgimi çekti. İçinde dram olan, aynı anda komedi barındıran bir film nasıl romantik de olabilir. Sorgulanması gereken şey belki de, böyle bir film nasıl olabilir ve nasıl biter?

Sinemalara gelmeden önce onca reklam yapıldı, onca show programına çıktı oyuncular hatırlıyorum. Sinemada beklenen ilgiyi gördü sanırsam, ilgim alakam yok. Film hakkında konuşmam gerekirse, son derece klişe senaryosu olan, kendi evliliğinden mutsuz kadının başka birini bulmasıyla devam ediyor. Filmin akışı dahilinde çok çok güzel diyalogların olduğunu ve bunun yanında ‘’ahe’’ diyebileceğiniz birkaç sahnenin varlığını hatırlatayım. Espri yapmayı bile başaramamışlar tam anlamıyla. Gülsem mi gülmesem mi diye düşünürken sahne çoktan atlamış oluyor.

Bütünlülük problemi de cabası. Sanki sahneleri farklı insanlar farklı zamanlarda çekip bunları herhangi bir kurgu ya oturtmadan öylece sıralamış ve film oldubittiye getirilmiş. Uyum yok, geçişler yok, herhangi bir zaman kavramı yok ( zaten gerekli mi ki? )

Özcan Deniz çok yapmacık kalmış, seyrederken herhangi bir zevk alamadım. Deniz Çakır ve Ali Abi ( Barış Falay) izlemek büyük zevkti.

İzlemeyin, tavsiye etmiyorum. Biraz rezaletti..