8.08.2013

Trance [2013]

Simon sanat eserlerinin açık arttırmasında görevli uzman komiserdir. Kumar borcu yüzünden Franck adındaki gansterle işbirliği yapmak zorunda kalır ve birlikte milyon dolarlar değerindeki tabloyu çalarlar. 

Hırsızlık sırasında Simon başına bir darbe alır ve tabloyu nereye sakladığını unutur, olay kısmı hafızasından komple silinmiştir. Bunun üzerine Franck bir hipnoz ustası bulur ve Simon’un kayıp tabloyu hatırlamasını ister. Derinlere indikçe olayın sadece milyonlar değerinde bir tablodan ibaret olmadığı ortaya çıkacaktır.

Çok hızlı spor arabalar vardır, Ferrari, Lamborghini gibi… Japon arabalarına biraz modifiye çekerseniz bu arabalara rahatlıkla kafa tutar ve hatta onlardan çok daha hızlı olabilirler. Inception, Memento, Prestij gibi filmleri bu kategoriye koyarsak, Trance [2013] filmi ise tam bir Japon arabasıdır. Neden böyle söyledim;

Filmleri komple zekaya, kafa karıştırıcı, zihin yorucu ögelere dayandırarak yapmak ayrı bir olay, filmi o şekilde kurgulamak ayrı bir olay. Diğerlerinden ayrılan nokta da tam olarak bu. Film başladıktan sonra heyecan ve tempo bir an olsun düşmüyor. Olaylar üzerine olaylar izliyorsunuz ve nereye gideceğini merak ediyorsunuz, merak ediyorsunuz mu yoksa merak ettiriliyor musunuz acaba?

Ben ettiriliyorsunuz olan kısmını tercih ediyorum… Karıştırma üzerine karıştırma, olay üzerine olay… Geçişleri hızlıca ve zekice yakalarsanız, bazı sahnelerden sonra, o sahnelere tekrar dönüp izlerseniz çok net bir şekilde sonuca ulaşabiliyorsunuz. Ben yaptım siz yapmayın, oturun filmin tadını çıkartın. Basit soygun filmlerinden biri değil, hırsız kaç polis yakala filmlerinden hiç değil. En azından farklı bir yerden olayı yakalamayı başarmışlar ve kendilerine göre sonunu harika bir şekilde getirmişler diyebilirim.

Herşeye rağmen yukarıdaki filmlerin seviyesine ulaşması mümkün olmayan ama izlemesi çok zevkli bir film çıkmış ortaya. Oyuncu kadrosu ve senaryosuyla 2013 yılında izlediğim en iyi filmlerden biri diyebilirim.


7.08.2013

Jagten (The Hunt) [2012]

İtiraf etmek gerekiyor ki filmde bahsedilen konu hiç de sevilecek cinsten değil. Ama asıl mesele konunun ne olduğu değil bence, konuyu nasıl yansıtabildikleridir. Örnekleri çok var, çocukları kaçıran, tecavüz eden, kesen biçen. Bunları zaten yıllar boyunca izledik ama bu sefer ki film biraz farklı. Olaylara hep çocuklar kısmından ya da genel açıdan bakmaya alıştırıldık. Bu sefer de sanık tarafından bakmaya çalışıyoruz.

Anaokulunda bir çocuğun, bakıcısını (öğretmenini) düşürdüğü zor durumu anlatıyor genel olarak. Kasaba da yaşayan ailelerin hepsi birbirini çok iyi tanıyor, yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Ama o minik şüphe var ya, o şüphe insanları birbirine düşürebiliyor, çok basitleştiriyor. Yanlış hatırlamıyorsam 2008 yapımı ‘’Doubt’’ filminde bu konuyu çok iyi bir şekilde anlatmayı başarmışlardı.

Futboldan örnek vereyim, dünyanın en iyi futbolcularından biri olarak gösterilen C.Ronaldo’yu ya çok seversin ya da ölümüne nefret edersin. Bu Messi için, ünlü basketbolcu Kobe Bryant için de geçerlidir diye düşünüyorum. Bazı oyunculardan öylesine nefret edersin ki bu nefret senin ona bağlılığın olarak gözükür ve içten içe bir o kadar çok seversin. Benim için durum böyle ve bu çok daha dile getirilebilecek bir kavram değil ya da ben tam olarak anlatmayı başaramadım. Filmde aynı bu şekilde, karakterlerden nefret ediyorsunuz, davranışlar, bakışlar, konuşmalar iğrenç denilecek seviyede ama ilerledikçe de bir o kadar bayıla bayıla izliyorsunuz.

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi, anlatım dili çok ama çok önemli, hele ki mağdur olan insanın gözünden bakmaya çalışıyorsanız.

Daha fazlasını anlamak için filmi kesinlikle izlemek gerekiyor, anlatılacak cinsten değil. Tek denilebilecek şey, kimse inşallah böyle bir durumda kalmaz. En ufak bir şüphe bile insanın hayatını karartabiliyor…

İyi Seyirler.


6.08.2013

Hable Con Ella [Talk to Her] [2002]

Bazı filmleri izlemek için, gerçekten o ruh halini yaşamanız gerekiyor, ya da en azından ben öyle düşünüyorum. İzlerken en ufak bir etkisini dahi görmediğim film bitişiyle birlikte kafaya atılan bir kurşun hissiyatı yarattı. Ben bir şey yapmadım, o yaptı!

Filmi anlatmak için; hepimiz aşık oluruz, hepimiz birilerini bir şeyleri severiz diye klasik bir giriş yapmak istiyorum. Aşktan bahsediyoruz ama aşkın farklı bir mertebesinden bahsediyorum. Öylesine seversin ki, hareketlerini izlersin, ona bir şekilde dokunmak, ondan bir parça olsun istersin elinde… Dokunamasam bile görmek, göremesen bile onun varlığını hissetmek istersin yanında. Çoğu zaman mümkün olmaz, göremezsin, dokunamazsın bile…

Farklı insanlar vardır, bizim ‘’ayıp’’ olarak nitelendirdiğimiz şeyleri yapmaktan çekinmeyen. Farklı insanlar vardır, bizim yapılmasını normal gördüğümüz şeylere ‘’ayıp’’ olarak bakan. Komadaki 2 insanı, farklı yerlerde ve zamanlarda seven iki insanın durumlarını ve bu insanların ‘’kadın’’ objesine karşı olan bakış açılarını bu kadar güzel inceleyen bir film daha önce izlememiştim. İnanılmayacak derecede ‘’ayıp’’, ‘’kaka’’, ‘’rezalet’’ denilebilecek bir olay bana hiç bu kadar normal gelmemişti. Sinemanın gücüne bakar mısınız lütfen? Filmi izledikten sonra aklınızın ucunda bile yer edemeyecek olan bir olaydan bahsediyorum. Hatırlamayacaksınız bile!

Anlatılacak fazla bir şey yok, işlediği konuyu tamamen sizin yorumunuza bırakacak, filmi izlerken sorgulamaya başlayacağınız tarzda bir ‘’aşk’’ hikayesinden bahsediyor demek istedim ama benim izlediğim film bunların çok çok daha ilerisinde bir noktada…


Mutlaka ama mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

4.08.2013

Abre Los Ojos [1997]

Çok eğlendim, hatta inanılmaz eğlendim. Sevgili ‘’Vanilla Sky’’ filmi severler, ona tutkuyla bağlı, aşık olan insanlar… Şu filmi izledikten sonra sizi yıllarda nasıl ayakta uyuttuklarını ve aslında sizin kocaman bir kopyaya aşık olduğunuzu öğrendiğiniz zaman üzülmeyin… Burası ‘’Avrupa Sineması’’ …

Şöyle başlayayım, filmi izlerken adamın şizofren olduğunu düşünmeyin çünkü net olarak değil. ‘’aaa bu da şizoymuş’’ diyerek filmi kapatmanızı asla istemem. Ayrıntıları dikkatli olarak izlemenizi tavsiye edebilirim lakin filmdeki ufak noktaları kapmak bu şekilde daha net olacaktır.

Acayip bir Lynch havası var filmde. Lineer olarak devam etmiyor. Geçmiş, gelecek, şimdiki zaman, kafasının için, hayal, rüya hepsi tamamen birbirine girmiş bir şekilde. Ben neyi nereye koyacağımı düşünmeden izlemeyi ve sonunda ne olacak acaba diye beklemeyi seçtim. Yeteri kadar karmaşık olan filmi kendi içinizde daha fazla karmaşıklaştırmaya gerek yok.

Üzerine yazacak çok fazla şey var, mesela en basitinden ‘’acaba konu nedir?’’ hakkında 2-3 saat konuşulabilir ve tam olarak bir yere varılamayabilir.

Sonuç mu istiyorsunuz? Gerek yok, her şeyin bir sonu olmak zorunda mı? Bence değil… Film bittikten sonra oturun biraz düşünün, neler oldu, benim neler aklımda kaldı. Acaba hangi karakterler gerçekti ya da hangileri hayal ürünüydü diye…

1997 yapımı bu filmi beğenmemin bir diğer nedeni ise, yakın zamanda izlediğiniz ya da izleyeceğiniz bir çok filmi öncü olmasıdır. Şimdi bu da nerden çıktı demeyin, sonunu bulamadığınız hiç mi film yok? Lineer olarak devam etmeyen bir filmi hiç mi izlemediniz? Tamam izlediniz/izlemediniz, o zaman bir düşünün 1997 tarihinden önce kaç tane vardı?

İyi Seyirler…


3.08.2013

10th. & Wolf [2006]

Deniz kuvvetlerinde Teğmen olan Santoro ailesinin mafya geçmişinin ardında bıraktığını düşünmektedir. Askerde çıkarttığı bir olay sonrasında istemeden de olsa FBI ile işbirliği yapmak zorunda kalır ve mahallesine geri dönmek zorunda kalır. Mahallesinde bir çok ölüm olmuştur ve sağ kalan kuzeni ve kardeşi ile ortak işlere bulaşmak zorunda kalır. Hayatının en büyük ikilemiyle karşı karşıya kalır, ya mahallesini Sicilya mafyasına kaptıracaktır ya da kardeşi ve kuzeniyle aynı safta yer alacaktır.

Çok klasik, çok bayat! Askerden dönen evladımız hemen mahallesini kurtarma görevini üstleniyor. Geçmişten ve günümüzden kareler sunmak istemişler ama zamanlamayı tam olarak oturtamayınca tam olarak neyin ne zaman yaşandığı belli olmuyor.


Buna ek olarak filmdeki isimleri bu kadar yakın seçmek zorunda mıydılar acaba merak ediyorum… Zaten geçmişi ve şu anı anlamak o kadar zorken bu denli yakın isim seçimleriyle ortalığı biraz daha karıştırmayı başarmışlar. Oyuncu performansları her ne kadar üst düzey gözükse de film konusu ve işlenişi itibariyle çok çok basit kalıyor…