24.07.2011

Never Let Me Go [2010]

Bu tarzı seviyorum…

Ortalıkta romanı hakkında baya yazılar dolaşıyor. Sanırım romanda biraz daha bilimkurgu tadında işlenmiş ama filmin bu tarzla alakası yok. Hatta bilimkurgu dalıyla alakalı olan şeylerden uzak duran biri olarak; iyi ki bir alakası yok diyebilirim.

Çocukluklarında aynı yatılı okula giden 3 gencin hayat hikâyesi diyebiliriz basit olarak. Ruth, Tommy ve Kathy'nin yaşamı huzurlu ve mutlu geçmiştir. Ancak korkunç gerçek onları yakalayacaktır. Aslında korkunç gerçeği açıklamakta bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Üçünün de ortak özelliği, ileride reşit yaşa geldiklerinde organlarını ihtiyacı olan insanlara bağışlayacak olmaları ve onları bekleyen ölüm.

Duygusal denmeyecek kadar soğuk bir aşk filmi olduğunu filmin ilk sahnesinden anlıyorsunuz. Suratsız denilebilecek kadar boş bakışlar, hareketsiz denilecek kadar durağan sahnelerle filme zorlu bir giriş yapıyoruz. Filmimiz bugünden geçmişe dönme, geçmişten bugüne dönme gibi tasarlanmış yapısıyla üç ana karakterlerinin çocukluğundan gençliğine, oradan da yetişkinliklerine geçerek üç bölüme ayrılıyor.. Daha sonra neden var olduklarını ve niye o tarz bir okulda okuduklarını anlamlandırmaya çalışan gençleri ve onların küçüklük hikâyelerine dalıyoruz. Fakat hem Kathy hem de Ruth'un Tommy'ye âşık olması üçünü daha da yakınlaştırdığı gibi, onları da yıllardır sorularına aradıkları cevaba götüren bir araca dönüşüyor...

Film akış olarak biraz ağır, ama her sahnenin ayrı bir noktaya temas etmesi sayesinde kopmuyorsunuz ve dikkatiniz dağılmıyor. Zaten seçilen mekânların ne kadar düz ve ayrıntısız olduğuna bakarsanız, asıl amacın filmin geneline değil, sadece karakterler üzerine odaklanılması istendiği çok açık. Durum böyle olunca odaklanılacak tek nokta hayatta kalma oluyor. Hayatta kalma çabalarının seyirciye aktarılmasının ne kadar başarılı olduğu ise benim en çok sorguladığım nokta. Bu da kendimle çelişebilecek noktalara gitmeme yol açıyor.

Mesela, çocukluklarının biraz daha derinden işlenmesi gerektiğini düşünüyorum ki; süre olarak bir saat kırk dakika civarında olan sürenin biraz daha uzaması demek – normal olurdu – anlamına gelirdi. Eğer bu filmde böyle bir şey yapılsa, sonu beklenenden daha çabuk gelecek ve biz as oyuncularımızı daha az izleyecektik. Öte yandan sıralama yönünden bakarsak, duygu yükünün ağır olduğu bir filmden bahsettiğimize göre, sona giden yolun biraz fazla kısa tutulduğundan bahsedebilirim.

Sonuç olarak; sanki 3 perdeden oluşuyormuş gibi gözüken bu filmi izlemek çok büyük keyifti. Elbette anlatılan olayın biraz rahatsız edici olması, insanları koyun gibi büyütüp daha sonra kurbanlık olarak kullanmaları elbette ilk bakışta çok normal olarak gelmiyor olsa bile, filmi izlerken zaman zaman bunu göz ardı ediyorsunuz, belki de bu yüzden dolayı çok da rahatsız etmiyor. K.Knightly’i izlemenin büyük bir zevk olduğunu belirterek yazıyı bitirelim…

Mutlaka İzlemeniz gerekenler listesinde…

0 Yorum :