15.03.2010

Invictus [2009]

Irkçılık temalı bir Afrika filmi olacaktı ve ben bu filmi izlemeyecektim? Bu filmde birde ragbi ön planda olacaktı ve ben bu filmi sinemada izleme fırsatını tepecektim? Tepmedim tabii, yurdum insanı Recep İvedik 3 ile fazla haşır neşir olunca bu filme gelecek potansiyel arkadaş bulamadım. Bende en iyi bildiğim işi yaparak bir kez daha sinemaya yalnız gittim, yalnız bu sefer ilk defa koca salonda filmi yalnız izledim. Yani tek başıma sinemaya gitmek hobimdir ama hiç salonda bir tek ben olmamıştım, bu da oldu. Gerçi bir kız, bir de erkekten oluşan bir çift de benimle beraber girdiler hatta ben onları rahatsız etmemek için biraz önlerine oturdum ama filmin 20. dakikalarında falan çocuğa telefon geldi, bağıra bağıra konuştuktan sonra bir yere çağrıldıklarını anladım. Doğru tahmin, apar topar kalkıp gittiler, ben de evimdeymişim gibi yayıla yayıla izledim.

Nelson Mandela (Morgan Freeman) 1990'da Robben Adası'ndaki hapishaneden serbest bırakılır. 1994'te seçimlere girer ve Güney Afrika'daki siyahi ırkın oylarını alarak başa gelir. Bu, ülkeyi uzun yıllar beyazların yönetmesinden sonra siyahların zaferi olarak görülür. Herkes Mandela'nın beyazları ezeceğini düşünürken onun kafasındaysa kardeşlik planları vardır. Robben Adası'nda beyazlar tarafından her gün işkencelere maruz kalmasına rağmen onlarla yapmak istediği kardeşlik.

Önce işe kendine en yakın yerden başlar. Siyahi korumalarının yanına beyaz korumalar da tutar. Böylece halka ne düşündüğünün mesajını verir az da olsa. Ancak bu fikrini sağlamlaştırması ve tüm ülkeyi bir araya getirmesi için daha büyük bir şeye, daha büyük bir mesaja ihtiyacı vardır. 1995 Dünya Ragbi Şampiyonası! Spor insanlara herşeyi unutturur. Spor, dostluk ve barışı simgeler. Güney Afrika'da ragbi beyazların oyunudur. Buna karşın siyahlar futbol oynar daha çok. Ragbi takımının adı Springbok'tur. Mandela başa geçmeden önce yıllarca siyahiler tarafından reddedilmiş bir takımdır bu. Takımda sürekli beyaz oyuncular çoğunluktadır ve ülkedeki beyazlar bu takımı desteklerken, siyahlar her maç Springbok kimle karşılaşırsa onu desteklemiştir. Buna çocukluğundaki Mandela'da dahil. Mandela başa geçtikten sonra siyahi yönetim kurulu kendi arasında bir oylama yapar ve Springbok'un isminin, renginin, armasının vs. değişmesini ister. Ancak Mandela'nın amacı ülkenin rengini siyaha boyamak değil, siyah-beyaz karışımını sağlamaktır. Böyle bir şeye izin vermeyeceğini belirtir ve Ragbi takımına destek olur. Ragbi kaptanı François Pienaar (Matt Damon) ile bir konuşma yapar ve takımın arkasında olduğu mesajını verir.

Konudan biraz fazlaca bahsettim ve spoiler içerikli şeylerde olabilir lakin film sürprizlerle dolu öyle aman aman bir film değil. Bir belgesel tadında izliyorsunuz filmi. Yönetmen Clint Eastwood 'Million Dollar Baby' deki gibi bir kahramanlık hikayesi daha çıkarmış ortaya. O filmi Oscar almasaydı muhtemelen bu filmi alırdı zira bu filmde ondan eksik bir nokta hemen hemen yok. Sinematografi mükemmel, bir kaç hatalı ragbi sahnesi dışında maçın olduğu sahneler, yakın çekimler enfes. Seyircilerin sürekli kendisini tekrarlaması basit gibi görünen ama göze batan bir hata. Bir kaç sahnede çok gereksiz, konunun dışında, konseptle alakası olmayan sahnelerin fazlalığı can sıkıcı olmuş. Film bu kadar uzun olmayabilirdi yani.

Öte yandan iki başrol karakteri mükemmel oynamış. Morgan Freeman mı, Nelson Mandela mı anlamadık zira Mandela yaşasaydı ve kendisini oynasaydı muhtemelen daha gerçekçi olmazdı. Morgan Freeman bu rolüyle en iyi erkek oyuncu ödülüne aday oldu Akademi'de ancak Jeff Bridges'a kaptırdı ödülü. Keza Matt Damon'da en iyi oyununu çıkarmış olabilir kariyerindeki. O da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülüne aday oldu ama o da ödülü, favori Christopher Waltz'a kaptırdı. Rollerini iyi oynamalarındaki en büyük faktörde oynadıkları kişilere benzemeleri. Morgan baba Mandela'ya zaten benziyor ve iyi bir makyajla bire bir kopyası yakalanmış. Matt Damon, Pienaar'a tam olarak benzemiyor ama vücudu, yüz ifadesi tam bir ragbici çevikliği taşıyor.

Ragbiden bahsedelim biraz. Ben iyi bir ragbi takipçisi değilim ama 8-9 full maç izlemişimdir. Gerçi bu beni Türkiye standartlarında iyi bir ragbi takipçisi yapabilir. Ki ön çapraz bağ sakatlığım olmasa hayallerimden biri Kadıköy Rugby Kulübü'nde oynamaktı, irtibata da geçmiştim. Filmde 95 Dünya Kupası'na tümüyle sadık kalınmış. Bütün skorlar bire bir işlenmiş ve geniş ayrıntılı olarak gösterilen final maçı da bire bir. Sayıların oluş biçimi dahil bire bir. Spoiler olur mu olmaz mı bilemiyorum, normalde olur ama bana sorarsanız olmaz, final maçının gerçek sahnelerini şuradan izleyebilirsiniz. Bir ragbiseverin kaçırmaması gereken, ragbiyle alakası olmayanların da izleyip bu sporu sevmesini sağlayabilecek bir film.

Son olarak Afrika, Irkçılık, Ragbi konseptli bu filmden umduğumu bulduğumu, hatta umduğumdan daha fazlasını bulduğumu söyleyebilirim. William Ernest Henley'nin aynı isimli şiiri de filmde önem taşıyor. Özellikle "I am the master of my fate, I am the captain of my soul" diye geçen son iki dize, filmin bir nevi küçük özeti. "Ragbi centilmenler tarafından oynanan bir holigan sporu iken futbol holiganlar tarafından oynanan bir centilmen sporudur." klişe genellemesi bu filmde de geçiyor. 8/10

Beercholic

0 Yorum :