1.03.2010

The Wolfman [2010]

Öncelikle uzun süredir film izleyemiyordum bunu belirteyim. Gerek yoğunluktan, gerek çıkan ekstra işlerden, üniversiteden vs. gerekse de bu aralar gözlerimi dizilere kaptırdığımdan. En son izlediğim film Sherlock Holmes'tü hatırlarsanız. O da 19. yy İngiltere'sinde geçiyordu sanırım, The Wolfman'de öyle.

19. yüzyıl'ın sonlarına doğru, yanlış hatırlamıyorsam 1891 yılında, kasvetli bir Londra'da geçiyor konu. 1941 yılında çekilen orijinal The Wolfman senaryosuna sadık kalınmış. Lawrence Talbot (Benicio Del Toro), kardeşi Ben'in sevgilisi Gwen Coffine'in (Emily Blunt) kendisine yazdığı mektupla kardeşinin öldürüldüğünü öğreniyor ve babası Sir John Talbot'ın (Sir Anthony Hopkins) yanına, evine geri dönüyor. Lawrence, babası ve Ben'in kız arkadaşı, Ben'i öldürenin kim olduğunu bulmaya çalışıyorlar. Bunu yapanın bir yaratık olabileceğinden de şüphe ediliyor, aklı başında olmayan bir kaçık olabileceğinden de. Hatta o sıralarda Londra'da bulunan göçebe bir ırk olan çingenelere dahi atılıyor bu suç. Ancak dolunayın çıktığı gecelerden birinde bu cinayetin sahibinin kim olduğu belli oluyor.

Lawrence bu kurt adamın peşine düşerken ısırılıyor. Ölmüyor fakat bir süre sonra yaraları çok çabuk iyileşiyor, karakteri değişiyor. Ve yine dolunaylı gecelerin birinde, içindeki yaratık ortaya çıkarken, kendini hem cinayetler işlerken, hem sorunlu çocukluğunu sorgularken, hem de Gwen ile birlikte yasak bir aşk yaşarken buluyor. Dedektif Abberline (Hugo Weaving) ise bu olayın peşini bırakmayanlardan.

Jumanji'nin yönetmeni Joe Johnston'ın yönettiği bu filmde elbette bir çok artı var. Mesela bir düş sahnesi var yaklaşık 1.30-2 dakika süren, hakikaten bir yönetmenlik başarısı. Makyajlar mükemmel. 2010 teknolojisinden sonuna kadar yararlanılmış. Kadro muhteşem. Benicio Del Toro her zamanki gibi enfes oynamış ve kurtadam benliğine yakışmış. Yine o oynadıktan sonra başka kimseyi o role düşünemiyorsunuz. Yüz hatları falanda epey bir uygun yani. Sir Anthony Hopkins'e zaten laf yok. Emily Blunt'ta zarif İngiliz leydisi rolünü kotarmış bütün güzelliğiyle. Sadece Hugo Weaving'in ara ara yakışmadığı dakikalar olmuş ancak o da bir eksik sayılmaz. Kadro muhteşem yani anlayacağınız ama buna rağmen bir şeyler eksik sanki. Bir ruh eksik. 1941 yapımı film hiç ellenmese olurmuş diyesi geliyor insanın. 2010 yılında bu tip zayıf bir senaryo görmek insanı, hele de 1941 yılındaki efsaneyi izlememiş bir insanı sıkabiliyor.

Yine de türün meraklıları için, Old School korku filmlerinin meraklıları için ideal bir film. Filmde The Lord of the Rings serisine de bir gönderme var. Sürpriz olsun. Kadro müthiş, 1941 yapımına sadık kalınmasaymış, mesela bir Sherlock Holmes'teki gibi ufak tefek değişiklikler konulsaymış ve çok daha değişik, çok daha şaşırtıcı bir sonla bitseymiş daha iyi olabilirmiş. Yine de görsel efektler muhteşem, dönüşümler ve sondaki iki büyük kurt adamın kavgası enfes. 7/10

Beercholic

0 Yorum :