26.08.2011

The Chaser [2008]

Sakın aklınıza Oldboy gelmesin…

Çoğu insan idrak etmek de ya da anlamakta zorluk çekiyor olabilir. Bazılarına bir şeyler göstermek için gözüne sokmak, ucunu açık bırakmamak gerekir. Hazır bu yazıyı okuyan birkaç kişi varken, bende bu hatırlatmayı yapayım. Eve The Chaser da aynen Oldboy gibi G.Kore yapımı bir film. Ama siz siz olun, iki filmin tarzının sakın aynı olduğunu düşünmeyin. Size karşılaştırma yapmayın demiyorum, yanlış anlaşılmak istemem, sadece tarzlarının aynı olduğunu düşünmeyin yeter…

G.Kore sineması 2003 yılında öyle bir film sundu ki dünya sinemalarına, artık her gelen iddialı film onunla karşılaştırılır, acaba ondan daha iyisi var mıdır tarzında bir arayışa girer olduk. NBA’de her ortaya çıkan yıldızın M.Jordan ile kıyaslanması ve hangisinin onun varisi olduğunun tartışılması gibi. Çok gereksiz, her filmi kendi tarzında, kendi döneminde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki bize daha ilkokul sıralarında öğretilen dünyanın en klişe değerlendirmelerinden biri olan ‘’ elma ile armudu nasıl karşılaştırırız?’’

Aksiyon içinde aksiyon olan, sonunun daha ilk dakikalardan ne olacağını tahmin edebildiğimiz filmlerden biri daha. Artık tahmin oyunları oynamak yerine, kaderde varsa diye dalıyorum filmleri izlemeye ve bazıları cidden çok değişik sonuçlar verebiliyor, aynı bu filmde olduğu gibi. Kabul ediyorum, kedi fare oyunundan daha fazlası değildi izlediğim film ama nasıl sunulduğuna da biraz bakmak gerekmiyor mu sizce de?

Film kısaca; eski polis memuru Joong ho, yeni hayatında bir kadın satıcısı olmuş ve paradan başka birşey düşünmemeye başlamıştır. Ofise telefon gelir, kadınlar işe gider, Joong ho parasını kazanır. Bir süre sonra O'na bağlı telekızlar bir bir kaybolmaya başlar ve Joong ho küplere biner, çünkü kadınlarının kaçırılıp satılmaya başlandığını düşünür. Bu işin izini sürerken, en son işe gönderdiği Mi jin'in gittiği adamın diğer kaybolan telekızların gittiği adamla aynı adam olduğunu saptar.

Kovalamanın en can alıcı kısmı katilin yakalanmasıyla bitiyor. Bir dakika, panik yapmayın, filmin zaten ilk yarım saatinden bahsediyorum. Her şey belli, katil elde ama asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Bürokrasi ve hukuk engellerinin aşılamamasına film çok güzel vurgu yapmaya çalışmış. Tam olarak bir kaynağım olmamasına rağmen, yaşanmış olaylardan esinlenerek hazırlandığını okumuştum birkaç yerde, çok da uydurma bir hikaye gibi gelmedi bana.


Elbette sıkıntılarımız da var biraz film hakkında. Mesela biraz fazla ağır gitmesi bunlardan en büyüğü olsa gerek. Ama aslında sadece üzerine biraz kafa yorunca fark edilebilecek bir eksi yanı daha var ki beni çok rahatsız etti. Film, ara ara çıkmaza giriyor havası yaratıyor, mesela hani deriz ya ‘’ ağbi, bir izlemeye başladım, başından kalkamadım vallaha’’ iş bu kavrama uymuyor ne yazık ki… Araya biraz kesik atmak isterlermişçesine duraksıyor film ve istemeden bütünlüğü bozuyor. İkinci yarının başlamasıyla birlikte filme dâhil olan duygusal anlar sayesinde bu ağırlık sorunu da ortadan kalkıyor diyebilirim, gene de izlenilebilirlik açısından çok çok büyük bir sorun yarattığını düşünmüyorum.


Yun-Seok Kim dehşet bir performans sergiliyor. Adam varını yoğunu ortaya koyuyor ve müthiş bir oyunculuk çıkarıyor. Tüm filme yoğunlaşmamın en büyük sebeplerindendi. Jung-Woo Ha mimikleri ve tavırlarıyla sizi çıldırtabiliyor. Bunu da başarılı oyunculuğuyla gerçekleştiriyor diyebilirim.


Çerezlik aksiyon filmi arıyorsanız tam size göre diyebilirim. Aksiyonu, kovalama sahneleri bol olan bir film. Unutmadan; bu aralar çok gözüme takılmaya başladı filmlerin oluşmasına hatta var olmasına neden olan ufak ayrıntılar… Cep telefonları niye çekmez?



0 Yorum :