1900’lerin Amerikasında orduda görevli Albay Ludlow, birtakım sıkıntılardan sonra ordudan ayrılır. Kendi çiftliğinde oğullarıyla beraber yaşamaya başlar. Bu arada 1. Dünya savaşı başlar ve albay’ın tüm karşı çıkmalarına rağmen 3 kardeş savaşa katılır. En küçük oğlan Samuel'in öldüğü savaşın ardından diğer oğlu Tristan Samuel'in nişanlısı Susannah'la yakınlaşmaya başlar ve aralarında bir aşk başlar. En büyük kardeş Alfred'inde Susannah’tan hoşlanmaya başlamasıyla olaylar değişir ve gelişir.Bu arada kardeşinin ölümünden kendini sorumlu tutan Tristan bir çıkmazın içine girmiş bulunmaktadır. Kendi karakterini arayan ufak bir çocuk gibi oradan oraya koşturmaya başlar ve ne yapacağını bilmez bir halde kendi mutluluğunu aramaktadır.
Birden fazla şeyi anlatmaya çalışan filmlerin sonu genelde çok hayırlı olmaz, izleyiciyi bilinmeyenlere doğru sürükler. Mesela şurada birçok örnek sunabilirim ki, savaşı işlerken karakter analizlerine bulaşarak konuyu aşka bağlamaya çalışmışlardır. Genelde hüsranla biten filmlerden sonra, bu tarzı desteklemek ve izlemek için başına oturmak büyük cesaret ister. Tarih biraz eski, oyuncularda ‘’legend’’ dediğimiz seviyede olunca izlememek olmazdı…
Kaliteli bir aşk hikâyesini, zaman göre yorumlanması diyebiliriz film için basitçe. Zaman geçtikçe ve koşullar değiştikçe iyi doğru, kötü yanlış yanlarını bolca sorgulama şansınız oluyor olayların. Sıkı aile bağlarının nasıl olması gerektiğini ve zamanla böylesine güçlü bağlarda bile sıkıntılar yaşanıp, parçaların birbirinden kopacağını görebiliyoruz. Tristan’ın kendi başına buyruk ama bir o kadar korumacı yapısı, babanın sağlam duruşu, Samuel’in saflığı… Anlatım olarak çok üst düzeydeydi diyebilirim. Birbirine ölesiye bağlı 3 kardeşin bir kadın tarafından nasıl birbirlerine düştüğünü ve sonuçlarının nelere mal olduğunu sırasıyla çok iyi bir şekilde aktarmış.
Brad Pitt’i izledikçe, aslında 40lı yaşlarından önce ne kadar etkileyici olduğunu daha iyi anlayabiliyorsunuz. Şahsen günümüz şartlarına göre bir değerlendirme yapsam, büyük hayal kırıklıklarının ön planda olduğu, eski filmlerinden yakaladığı hayran kitleleriyle yoluna devam eden bir yıldız olduğunu söyleyebilirim. Eski filmlerde onu izledikçe bu tezimin ne kadar doğru olduğunu kanıtlar oldum kendime. Şu filmde ortaya koyduğu performanstan sonra, şu sıralarda sinema tarihine çoktan adını yazdırmış olmasını beklerdik. Ama ne yazık ki durum o kadar basit değil… Hopkins’i izlemek ise argo bir tabirle ‘’ orgazm’ın en saf hali ‘’ olarak nitelendirilebilir. Normal ve anormal olarak katagorize edersek bu filmdeki rolünü, nispeten diğerlerine göre biraz daha çekinik bir karakterde olmasına karşın filme en dikkat çeken oyuncusu olmayı başarmış.
Film gerçek anlamda bir dram filmi... Yer yer güldürüyor , yer yer heyecanlandırıyor ama mutlaka her izleyenin elbet zayıf bir noktasını bulup içini de sızlatmayı başarıyor.İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
0 Yorum :
Yorum Gönder