9.02.2012

The Double [2012]

Cassius da neyin nesi?

Gerçekten püüüüü… Ben biraz önce ne izledim? İzlediğim bir film miydi yoksa Komedi Dükkânı mıydı? Yıllar önce Cassius yedilisi diye özenle yetiştirilmiş seri katiller varmış. Ama bir adam bu katilleri bitirmiş ve emekli olmuş. Fakat aniden ’de bir parlamento üyesi, çok önce öldüğü tahmin edilen Cassius adlı Sovyet bir casusun izlerini taşıyan cinayete kurban gider. Katili yakalayabilmek için CIA, genç ve sabırsız bir ajanla, bütün hayatını Sovyet casusu yakalamaya adamış kıdemli özel dedektif Paul’den bir ekip oluşturur. Ancak kimsenin bilmediği bir gerçek vardır…

Paul aslında Cassius dur. Oldu mu şimdi? Hiç oldu mu? Hoş geldiniz Hollywood sinemasına. Günlerdir izlediğim seçkin ve harika filmlerin üzerine bu hiç oldu mu? İyi polisin yanında dolaşan, katil olan, adamları bir bir temizleyen, Türkçesi kirli polis olaylarının Training Day ile başlayıp bitmesi gerekiyordu? Oradan bir ışık yakaladılar mı iyicene bitirene kadar sömürmek zorunda hissediyorlar kendilerini. Katilin filmin başında açıklandığı film mi olur? Bu insana ne kadar zevk verir ve aynı zamanda senariste ne kadar iyi malzeme verebilir ki o film gerçekten çok daha karışık olsun ya da beklendiğinden çok daha farklı yerlere gitsin?

Bunun yanında filmde çok basit mantık hatalarının olmasına ne diyorsunuz? Hatta ve hatta mantık hatalarının CIA ajanının ağzından çıktığını da söylersem? Ekstra hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Film zaten ilk 30 dakikada başlıyor ve bitiyor. Aslında film ile de çok alakalı değil ki olay… Film daha başlarken bitiyor, hadi yakalayamadınız diyelim o kısmı, ajanın sorduğu 2 soru zaten filmi bitiriyor. Yakalayamazsanız panik yapmayın, zaten yakalayamazsınız…

90’lı yıllardaki polisiye filmlerin bütün klişelerini yakalamayı çok iyi başarmışlar. Ofis ortamındaki diyalogların tekdüzeliği, ofisteki şakalar, polis ile çaylak arasındaki diyalog, asıl katilimizin gidip onun ailesine ‘’kızım sana diyorum, gelinim sen anla’’ hikâyesi çok basit. Aksiyon sahneleri BMW 750LI dağıtmakla olmaz ne yazık ki bunu nasıl yansıttığınla koyarsın kaliteni. Ne yazık ki orada da tel tel dökülen film, sonuyla beraber biraz heyecanlandırır gibi oldu ama hiçbir şey kurtarmaya yetmedi elbette.

Son olarak; R.Gere… Bu adamın yaşlanmayacağını anladık. Saçlar beyazlıyor ama suratında ve performansında en ufak bir gerileme bile yok. Yaşlandıkça sütten kesilen oyuncular gördük yıllardır ki halen tel tel dökülüyorlar. Ama Gere hep aynı çizgide yıllardır değişmeden kalmayı başaran ender isimlerden biri. Şu filmi izlemek için bir neden arasam sanırım bu çok sürmezdi.

İyi seyirler dilemek isterdim ama, desem mi onu da bilemedim…

0 Yorum :