12.04.2010

Eyyvah Eyvah [2010]

Olmuş bu film. Olmuş yani. Çıktığı ilk günlerde nedense korkmuştum, gitmemiştim. Parama yazık olabilir diye düşünmüştüm, bir de bu tarz Türk filmleri televizyona falan çabuk geliyor, gitmeye gerek yok demiştim ki kötü bir bahaneydi bu, televizyondan nadiren film izleyen biri için. Sinemada izlemeye gerek yok demiştim, ki beğenmeme rağmen yine gerek yok diyorum. Yakın zamanda Yahşi Batı'dan hayal kırıklığıyla ayrıldıktan sonra ve Recep İvedik furyasından bıkma usanma aşamasına geldiğimde ve Kutsal Damacana gereksizi gibi bir örnek dururken yanıbaşımızda, neden bir Türk komedisini izleyeyim ki diye kendime sormuştum. Ama bugün filmi izledikten sonra önyargının kötü bir şey olduğunu bir kez daha anladım. Ata Demirer, zaten Şahan Gökbakar ve Şafak Sezer gibi isimlerden fersah fersah öndeyken şu filmiyle benim için bir Cem Yılmaz seviyesine gelmiştir artık.

Konuya değinelim; Hüseyin Badem. Çanakkale'nin Geyikli ilçesinde, o küçük yerde dedesiyle, ninesiyle, para kazandığı klarnetiyle, saz arkadaşlarıyla ve platonik aşkı hemşire Müjgan ile mutlu mesut yaşamaktadır. Bir gün ansızın ninesinin özel eşyalarını karıştırırken babasının, rahmetli annesine attığı mektupları görür. Oysa ki dedesi ile ninesi onu küçükken kandırmış, babasının da öldüğünü söylemiştir. Hayatta pek kimsesi olmayan, buna rağmen mutlu ve az dertli bir hayat süren Hüseyin'e de macera çıkmış olur böylelikle. Hüseyin, babasını aramak için İstanbul'a gider ve İstanbul'u da karıştırır. Bir bar şarkıcısı, iyi kalpli Firuzan dahil.

Filme soğuk bakmamın asıl sebebi bir arkadaşımın "Recep İvedik'e benzemiş bu film." yorumuydu. Ulan Recep İvedik çıktığından beri hayatımın hiç bir yerinde beni rahat bırakmıyor zaten. Çoğu komedi filmini onunla kıyaslamak zorunda kalıyor insan. Üstelik şu ara bu kadar nefret eden ben, zamanında Recep İvedik 2'ye gülmüş insanım, ki yine izlesem yine gülerim. Bu da ayrı bir mevzu, neyse konuya dönelim. Recep İvedik'e şu bakımdan benziyor, bir cahilin anıları gibi. Hüseyin Badem'e de hayatını klarnetle kazanan, hayat okulu okumuş, hatta onu bile okuduğundan emin değiliz, bir cahil diyebiliriz, bir saf diyebiliriz ve onun küçük hikayesini izliyoruz. Recep İvedik gibi sağa sola saldıran, iyi kalpli hanzo değil ama bu, iyi kalpli bir saf işte. Çok daha sıcak, çok daha aile içi, çok daha samimi, hepsinden de öte ortada bir konu var. Yani ne kadar başarısız ve içi dolu olmayan bir senaryo olsa da uğraşılmış, üzerinde düşünülmüş.

Hüseyin Badem tiplemesi, Ata Demirer'in "Tek kişilik dev kadro" adlı stand-up gösterisinden fırlamış bir karakter. Sanıyorum en iyi yaptığı taklit, Ege ağzıyla konuşan yurdum insanı taklidi. Bu 'en iyi'sininde üstüne gitmiş ve senaryosu kendine ait olan bu ilk filmini çıkarmış. Baktığımızda filmde senaryo zayıf, bazı şeyler, hatta bir çok şey arada kalmış. Ana konu dışındaki yan konular, filmin başındaki sahneler, filmin sonu falan olmamış diyebiliriz. Zaten bizim tayfa kayıktayken üzerlerine gelen dev gemiden, denize atlayıp, geminin yanından yüzerek kaçmaya çalıştıkları sahnesiyle başlıyor film. Yer yer mantık aramamak gerek. "Şuna bir şey olmuştu en son bir daha göremedik?" veya "Yuh bu kadar da olmaz!" gibi tepkileri bu başlangıç sahnesiyle en başından reddetmişler. Yönetmenlik, görüntüler, ses, ışık hiçbirine iyi diyemeyiz ama iyi olan iki şey var ki, filmi izlenebilir, rahatlıkla kahkaha atılabilir, eğlenilebilir kılıyor.

Bu iki şey: Ata Demirer ve Demet Akbağ. İkiside muazzam oyuncular. Demet Akbağ'ı çok beğenirim zaten, bugün tekrar şapka çıkardım kendisine. Seda Sayan tarzı sosyete kadın rolünü inanılmaz oynamış. Hal ve hareketleri, tavırları, zaman zaman kadırgalılığı, zaman zaman da kadınsılığı, en çok da içinde iyi bir insan olmasına rağmen tersinin çok pis olduğunu inanılmaz yansıtmış izleyene. İnanılmaz yani, söyleyecek başka kelime yok. Ona yapılan makyaj göze batsa da, öyle bir oynamış ki rolünü, inandırıcılığı muhteşem olmuş. Ata Demirer'e de laf yok zaten. Dediğimiz gibi, taklit işlerinde çok iyidir, ki en iyi yaptığı taklidin üzerine senaryo yazıp filme çevirmiş ve mimikleriyle, anlık tepkileriyle, Ege ağzıyla, samimiliğiyle, düşündürtmeden güldürüyor sizi.

Düşündürtmeden güldürmek... Basit güldürü, kaba güldürü... Bir şey beklemeden gidince, gerçekten 100 dakikalığına kaslarınızı gevşetircesine eğleniyorsunuz. Kahkaha atarak gülmüyorsunuz belki ama böylesi daha iyi sanırım. Hiç sıkılmıyorsunuz ve yüzünüzden tebessüm eksik olmuyor. Güzel iş çıkmış ortaya, sinemada izlemeniz gerekmez, ki bu hafta kalkar sanırım. Ancak kaçırmamanızı söylerim. 7/10

Not: Demet Akbağ bu filmde alaturka popstar'daki Mehtap'tan esinlendiğini söylemiş. Akbağ'a, filmi izlerken o kadar çok Seda Sayan damgası yapıştırdım ki, başka isim düşünemedim. Şimdi sakin kafayla düşününce daha bir Mehtap'ı oynamış gibi, evet. Bir de Ata Demirer, ikinci filmi çekeceğini söylemiş. Devam filmlerini genelde sevmem, ya da şu aralar "her filmin bir devam filmi olmalı" mantığındaki Türk sinemacılardan haz etmiyorum ama filmin sonu devam filmine aralık bırakmıştı, ki bunun devamını da izlerim ben sanırım.

Beercholic

0 Yorum :