13.09.2012

A Quiet Life [2010]


Tek istediği sakin bir yaşamdı…

Üst katı otel, al katı seçkin bir İtalyan restoranını işleten karakterimiz, yaşadığı sakin hayattan çok mutludur. Geçmişi bir kenara atmak onun en büyük istediğidir. Ta ki bir gün, eskilerden bir tanıdık gelene kadar. Uzun zamandır görüşmediği oğlu Diego’nun gelmesiyle birlikte işler biraz karışacaktır.

Klasik filmlerden biriydi diyemeyeceğim çünkü Avrupa sineması her seferinde bir çok yeni senaryo, yeni konular ve yeni heyecanlar vaat ediyor bana, beni gerçekten çok mutlu etmeyi başarıyor. Acaba bu sefer neler çıkacak karşıma derken, alt-orta seviye bir ‘’karakter tahlili’’ tarzı film ile karşılaştım.

Sakin başlayan filmin ortalarına doğru hareketlenmesi herkesi mutlu edecek tarzda diyebilirim. İlk başlarsa asla açmayan kasvetli havanın yanına sürekli yağmur havasının eklenmesi ve gece çekimlerinin fazla olması biraz içimizi karartıyor diyebilirim ama konusunu düşününce ve biraz da olaya dahil olunca filmin aslında ne kadar ilginçleşebileceğini hissediyorsunuz. Başlarda her şey hakkında yeteri kadar bilgi alıyorsunuz ve devam ettikçe acaba neler çıkabilir diye meraka kapılıyorsunuz, yaptıkları en iyi şey kesinlikle bu…

Geçmiş hayatından bir şekilde kaçmayı başarıyor geçmişinde 32 ölü bırakan katilimiz ama ne yazık ki tamamen kurtulamıyor. Zaten ‘’tetikçi’’ filmlerinde bir türlü geçmiş peşinizi bırakmaz değil mi? Elbette yoksa biz ne ile eğlenirdik acaba… Hayal kırıklığının boyutları bu noktada biraz büyüdü ne yazık ki. Başlangıçtan itibaren beni etkileyen mest eden bütün film gitti ve yerine kocaman bir enkaz geldi. İşte tam bu noktadan sonra her şey sıradanlaşıyor ve herhangi bir anlamı kalmıyor ne yazık ki.

Filmi başlattık, sonuna kadar getirdik, artık siz bir zahmet anlayıverin, geçmişinizden kaçamıyorsunuz temalı operayı izledikten sonra herkes evlerine film izlemenin verdiği mutluluk ama bu filmi izlemenin verdiği geniş rahatsızlıklarla evlerine geri dönmek zorunda kalıyor ne yazık ki…

Demek ki neymiş? Avrupa Sineması da her zaman harika, olağanüstü eserler sunamıyormuş bize, zaten sunmak zorunda da değil…

0 Yorum :