15.09.2012

Incendies [2010]


1+1 kaç eder? Gerçekten soruyorum, yazıyı okuyana kadar düşünün, 1+1 kaç eder?

İzlediğim en felaket dram filmlerinin Avrupa Sinemasından çıkıyor olmasını nasıl açıklarsınız? Ben şöyle açıklamaya çalışayım çünkü buralarda görebileceğiniz en rezalet(kötü anlamında değil), en felaket, en dokunaklı ve en acılı hikayeleri bulabileceğiniz bir sürü bölge var. Bu arada sormadan geçmek istemiyorum, 2009 yapımı olan The Secret in Their Eyes filmini izlediniz mi?

2010 yılının ‘’ En İyi Yabancı Yapım’’ dalında kapışan bu iki filmi de izlemenin haklı gururu içindeyim artık. Hep bir parça eksik, hep bir parça yoksun, hep bir parça dışarıda kalıyordu… Artık tamamladım. İkiz Jeanne ve Simon’u karışık köklerini araştırmak için Orta Doğu’ya göndermek bir annenin vasiyetidir. Babalarının kim olduğunu ve simon’un abisinin kim olduğunu bulmaları gerekmektedir.

Ne izledim ben? Ben Radiohead(dinlemem, okul projelerinden aşinalık var) ile harika bir başlangıç izledim. İlk 3-5 dakikada sanki fotoğraf karelerini arka arkaya sıralarmışcasına devam etti. Daha sonra farklı hayatlar gördüm. Geçmişleri acı dolu, geçmişleri öfke ve bilinmezlik dolu hayatlar izledim. İşte tam bu sırada gerçek dünyaya döndüm ve işte o zaman iyi-kötü ayrımını yapabildim. Daha sonra tekrar ‘’kötü’’ kısma döndüm. ‘’zorlanmayı’’, ‘’kırılmayı’’ izledim. İzledikçe filmin daha çok etkisi altına girdim ve acaba daha neler olacak beklentisine kapılmaktan kendimi alamadım.
Kim bu abi? Kim bu baba gerçekten? Sonu asla görünmeyen bir okyanusta kaybolmuş gibi, ne tarafta çıkış acaba diye baktığım ama göremediğim karanlık bir odada gibi hissettim kendimi. Çıkış yolu hiç olmayacakmış, ama bir o kadar da sanki bütün yollar da birbirine bağlıymış gibi. İki saat on dakika boyunca içimde bir sıcaklık hissettim, bitmek tükenmek bilmeyen, bir annenin ızdırap dolu anlarını izledim. Tek bir amaç ve bu amaç uğruna neleri göze alabileceğini izledim. Ne mutlu bana ki sadece izlemekle kalmadım, kalamadım… Yaşadım.

Bir geçmişe, bir şimdiki zaman dönerken bir an yutkundum ve izlemeye devam ettim, tamamen kendimi olaya bıraktığımda filmin sonuna geldiğimizi ufaktan anladım. Artık dram ve üzüntü yerini Orta Doğu’nun pisliklerine bıraktı. İşte ben bunları izledim, sonra hani biz yaparız ya hani, filmleri izledikten sonra böyle düşünürüz ya hani, hep yaparız ve sonra unutur geçeriz ya… Böyle hayatlar varken, böyle acılar varken ben daha neyin peşinde koşuyorum, sabah gelmeyen dolmuşa küfür edip, bize hunharca davranan ve emirler yağdıran patronun arkasından küfür edebilen insanlar olduğumuzun bir kere daha farkına vardım.

The Stoning of Soraya, The Secret in Their Eyes hatta ve hatta Oldboy gibi filmleri izledikten sonra acaba dahası ne olabilir ki bu filmlerin çitayı koyduğu yere daha ne yaklaşabilir ki dediğim bu gecede karşıma çıkan Incendies hayata bakışımı ‘’kısa!’’ süreliğine olsa değiştirmeyi başardı. Bir kere daha değiştirmeyi, bana ‘’film izledim ben’’ dedikten sonra dünyanın en büyük rahatlamalarından birini verdi, çünkü ben izledim, anladım, idrak ettim ve düşündüm.

Kaybolan çocukları bulma, bol topraklı ortamlarda kaybolan ve peşlerine düşen tek kişilik ordular ve dağıttığı kasabalar temalı filmlerden olduğunu sanıyorsunuz değil mi? Ya da milyon dolarlar harcanan teknoloji harikası filmlerden biridir diye düşnüyorsunuz değil mi? Hayır! Bu sefer ben kazandım, hiçbiri değil… İlk dakikalardan sonra çok başarılı bir akış ile ilerleyen, yer yer fotoğraf karesini andıran sahnelerin kullanıldığı ve sizi sonuna kadar meraklandıracak bir filmden bahsediyorum ben…

2009 yılında The Secret in Their Eyes filmi ile olan benzerliği dikkatimi çokça çekse yıllar sonra akıllara kazınacak ve belki hiç unutamayacaklarınız arasına girecektir…
Mutlaka izleyin ve daha sonra izlettirin…

Bir dakika, yukarıda bir soru sormuştum değil mi? Cevaplamadan yazıyı bitirmek olmaz, 1+1=2 eder ama ya 1+1=1 olursa, o zaman ne yaparsınız?

0 Yorum :