5.10.2010

Yes Man [2008]

Bazen her insan değişik bir depresif döneme girer. Ben sanırım o dönemi en uzun süre yaşayanlardanım. 1-2 yıldır yani. İşin ilginç tarafı ise içinde bulunduğum bu dönem beni bir hayli mutlu ediyor. Yani, fazla dışarıya çıkmamak, çoğunlukla evde takılmak. Eskiden haftanın 5 günü dışarıdaysam, şimdi 2 günü dışarıdayım. Okula falan gitmeyi saymıyoruz tabii, şu "arkadaşlarla takılmak" kısmı bahsettiğim. Son bir kaç yıldır bu fikir bana eskisi kadar heyecanlı gelmiyor. Evde oturup, nette sörf yapmak veya dizi/film izlemek sürekli yaptığım ama asla beni sıkmayan hobiler. Bu gidişle yalnız kalacağım belki ama bana sorarsanız ben bundan bir hayli mutluyum ve hiç şikayetim yok. Sanırım benim de şu "Evet deyin hayatınız değişsin." mottolu seminerlere katılmam gerek.

Giriş paragrafı filmin konusu hakkında azıcık fikir sahibi olmanızı sağlamıştır herhalde. Carl Allen (Jim Carrey) isimli adamımız, bu ruh halinde epeydir. Sevgilisinden ayrılmış ve yaşama heyecanını kaybetmiş. Sürekli evde takılıyor, işi bir rutin halini almış olaylardan ibaret. İş dışında da evden sadece dvd almak için çıkıyor. Herşeye "hayır" diyor, telefonlara bakmıyor, dışarı adım atmıyor. Ancak bir gün, eski bir arkadaşının tavsiyesiyle şu bahsettiğim seminerlerden birine katılıyor ve orada bulunan aşırı karizma sahibi, ikna kabiliyeti dünyanın en iyisi olan Terrence Bundley (Terrence Stamp) ile tanışıyor ve Terrence bunu herşeye "Evet" demesi yönünde ikna ediyor. O binadan çıktıktan sonra Carl'ın hayatı tamamen değişiyor ve Carl ne olursa olsun önüne gelen her şeye evet diyerek masalsı bir hayat yaşamaya başlıyor. Allison (Zooey Deschanel) adında bir kızla tanışıyor ve yakınlaşıyor. Ancak bir süre sonra herşeye evet demenin aslında doğru olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyor ve bu evet/hayır oyununun içgüdüyle yapılması gerektiğini anlayarak bu karmaşanın içinden çıkmaya çalışıyor.

Peyton Reed'in yönetmenlik koltuğunda oturduğu Yes Man, sadece içi boş komedi diyemeyeceğimiz bir film. Jim Carrey'nin son zamanlarda kariyerinin yönünü değiştirdiği ve daha ciddi filmlerde rol aldığını biliyoruz. Eternal Sunshine of the Spotless Mind ve The Number 23'ten sonra bu filmle karşımıza çıkınca şaşırdık açıkçası ama izlediğimizde anlıyoruz ki bu film zaten salt Jim Carrey komedisi değil. Evet, içinde Jim Carrey'nin mimikleriyle kırıp geçtiği bir kaç sahne var ama diğer filmlerine nazaran çok daha az. Film her şeyden önce bir feel good movie, yani yaşama sevinci veriyor, yaşama sevincini arttırıyor. Bunda filmin gidişatı dışında payın büyük bölümü de Zooey Deschanel'e ait. Deschanel'e övgü kısmını bir diğer paragrafa bırakıp filmi anlatmaya devam edeyim, eheh. Filmde Red Bull, Ducati, Dell, Nokia gibi markaların aleni reklamı yapılmış. Hatta Red Bull'un reklamını yapacağım diye zorlama bir espri konulmuş ama o espriye de sesli gülmedim değil. Karl Marx esprisi ve filmin başında videocuda Bradley Cooper ile konuşulan sahnede epey komikti. İranlı eş bulma olayı ise komik olduğu kadar tehlikeli ve açıkçası bulaşılmaması gereken bir sahneydi bana göre. Sonuç olarak oyuncu kadrosu iyi, komedi düzeyi orta, araya yer yer Jim Carrey mimikleri sıkıştırılmış, ama genelde romantik komedi tadında, insanın içini gıdıklayan, sevimli mi sevimli bir film Yes Man.

Oyuncu kadrosu güzel dedik, Jim Carrey, Zooey Deschanel, Bradley Cooper, Rhys Darby, Terrence Stamp, Molly Sims. Jim Carrey zaten oynadığı filmlere damga vuran bir ağabeyimiz. Bir hayli yaşlanmış ama enerjisinden bir şey kaybetmemiş. Yine efsane mimiklerinden bir parça sunuyor bizlere. Mimik kabiliyeti dolayısıyla dramatik sahnelerde de o komik Jim Carrey kayboluyor ve yerine bazen romantik, bazen mutsuz Jim Carrey izliyoruz. Bradley Cooper nispeten az yer alıyor filmde. Ancak en az Jim Carrey kadar iyi oynayan iki isim daha var: Terrence Stamp ve Rhys darby. Hele Rhys Darby mimikleriyle, ilk defa uzun metraj bir filmde yer almasına karşın Yeni Zelanda'nın Jim Carrey'si olduğunu gösteriyor adeta. Gelelim Zooey Deschanel'e. Açıkçası Zooey'i müzikal olarak da, oyunculuk anlamında da seven biri değilim. Ancak onun herhangi bir yerde bulunması bile ortamın neşe ve mutluluk kaynağını yükseltiyor. Tatlı yüzü ve mavi gözleriyle hiç bir şey yapmasa da sevilen bir isme sahip. Jim Carrey'e de iyi eşlik ediyor ve güzel bir ikili izliyoruz film boyunca.

Her şeyden önce Glee sayesinde tanıştığım Journey grubunun efsane şarkılarından Separate Ways ile giriş yapılması, Carl Allen'ın telefonunun zil sesinin Separate Ways olması ve Carl'ın Ducati ile Allison'ın yanına gittiği zaman giren Separate Ways için bile izlenir film. Şahsen ben filmi izledikten sonra şu kısmen "Hayır Adam" hayatımdan vazgeçmedim ama izleyen bir çok kişi etkilenmiştir, etkilenecektir diye düşünüyorum. Liar Liar'a benzese de ondan daha ciddi olduğu kesin. İzlenesi... 8/10

0 Yorum :