25.07.2010

Cape Fear [1991]

Tamam şimdi herşey yerleşti. Bu filmi milletin niye sevdiğini, bunu daha izlemedim ben deyince '' aaa olm sende '' dediklerini anladım. İçinde De Niro varmış, evet varmış ama başkada birşey yokmuş. Demek ki oyuncuya bağlı olarak sevilen gereksiz filmlerden bir tanesiyle daha karşı karşıya kaldım ve 2 saatimi bu filmi izleyerek geçirdim.

Sam Bowden (Nick Nolte) hayatını kanuna vermiş Atlantada yaşayan bir avukatdı. Ailesi ile birlikte sakin bir hayat süren Sam'in hayatı yakında kabusa dönüşecektir çünkü 14 yıl önce avukatlığını üstlendiği Max Cady (Robert De Niro) isimli adam, hapisten çıkmışdır ve intikam için hazırlanmaktadır. Çünkü, Max Cady bir tecavüzle suçlanıyordu, okuma yazması da yoktu ve kıza çok kötü tecavüz yapmışdı. Bu yüzden Sam eline Maxin hapisten kurtaracak bir belge geçmesine rağmen yine de bunu kullanmaz ve Max Cady tutuklanır. Şimdi, Max hapisten çıkmışdır. Önce küçük tehditlerle başlayan intikamı, gittikçe Sam'in ailesini de etkileyecektir.

Hikayemiz kısaca bu şekilde. Hani bilmesem ve okumam olmasa, şu filmi Martin Scorsese yapmış deseler hayatta inanmam, kimse de bana inandıramaz. 1991 yılında yapılan filmi 2010 yılında eleştirmek basit tabiki ama bu filmi beğenen ve sevenleri anlamaya çalışmakla geçti bütün günüm, şu yazıyı yazana kadar. Şimdi tercihlere saygı göstermek gerekiyor öncelikle, elbette yukarıda ben gereksiz bir film dedim ama neye göre açıklamam gerekiyor...

Senaryo olgusunu beğendim evet burada bir hikaye var ve hiç yoktan buna sadık olarak ilerliyoruz. İlk önce konunun ne olduğunu anlatmışlar gayet net bir şekilde ve herkezin anlayacağı akıcılıkta sıkmadan burayı geçiyoruz. Daha sonra adamımız hapisten çıkıyor ve bir anda zengin oluyor. Büyüklerinden kalan parayla, kendisini 14 yıla mahkum eden avukatın peşine düşüyor.Film ilk yarıda gayet akla mantık olarak ilerlerken daha sonra bir anda saçmalaşmaya başlıyor. İzlemeyen kalmamıştır heralde, ama izlemeyen varsada izlemesine gerek yok mantığını kullanarak;

Arabanın altında onca yolu o şekilde gitmenin mantığını nasıl kurmuşlar. Hiç mi mantık kafa çalışmıyordu acaba? Daha fazla irdelemeye gerek yok geçiyorum. Filmin son 10 dakikasında elimde bir bıçak olsa direk ekrana girişirdim samimi söyleyim. Adamın bir türlü ölmek bilmemesi, ve Martin Scorsese'nin bu konuda ısrar etmesi seyirciyi bezdiriyor. Bir elip ''skip'' tuşunda filmi sonuna kadar getirebildikten sonra bana filmden kalanları bir düşündüm. Harika bir oyunculuk, mantıksız-gereksiz ayrıntılar, ölmeyen bir adam ve bir film çeşidi...

Film çeşit olarak nedir acaba diye bir bakma gereği hissettim. ''Dram,Gerilim,Korku,Suç'' iyi yazmışsınız ama hangisi burada var? Korku dışında burada herşeyi buluyorsunuz. Bu bir kere gerilim filmi olması gerekir, eğer bu filme korku var içinde diyen biri çıkarsa öncelikle kendi kriterlerini gözden geçirmeli ve sonrada bu filmi hafızasından sildirmeye uğraşmalı. Eğer korku filmiyse bu tamamen Scorsese'nin çuvalladığı anlamına gelir. Yapmayı deneyip yapamamak heralde bu olsa gerek ve ayrıca daha öncede söylediğim gibi son sahnelerdeki zorlamalar filmi bitirmiş!

De Niro'ya ayrı bir pencere açmak gerekiyor. Gerçekten çok iyi oynamış. Kaslı vucudunu ve filmdeki karizmasını şu aralarda taşısaydı eminim ki, sinema dünyasının en karizmatik ve kızları peşinden koşturacak karakteri olurdu. Oyunculuk olarakta çok üst seviye bir performans sergilemiş ve oscar adaylığı ile taçlandırmış bu performansını. J. Lewis ? 19 yaşındaki oyuncu o zamanlarda tam bir katliam yaratmış. Onuda o hallerde izlemek gerçekten keyifliydi.

Daha fazla birşey söylemeye gerek yok zaten herşeyi bir çırpıda anlatıverdim. Notum 10/6..

0 Yorum :