
10 Mayıs 1931, Treviso doğumlu Ettore Scola. Genelde mizahi eleştirilere yer vermiş bir yönetmenmiş kendisi. Bu filmden sonra “Bu filmi daha önce yapmak istiyordum ama Fellini’s Roma filmiyle karşılaştırılmasından ürktüm.” demiş. Yine de ona bir saygı duruşu mahiyetinde algılanmış. Senaryoyu, iki kızı Paola ve Silvia ile birlikte yazmış. Belgesel tadında bir film. Amatör oyuncuların oynadığı farklı farklı insanların küçük öykülerini izliyoruz. Bazen 10 saniyelik bir öykü, bazen 10 dakikalık. Gün doğmadan başlıyor, gece yarısı bitiyor. Şehri dolaşan belediye otobüsündeki insanların hikayeleri, kimi zaman otobüsten inip sokak aralarına, ev içlerine kadar gidebiliyoruz. Bu hikayeleri dinlerken aynı zamanda bir Roma turu atıyoruz. Roma’yı evinize getiriyor Scola. Üstelik Armando Trovajoli’nin geleneksel Roma şarkıları eşliğinde. Enfes, leziz, harika…
Dikkatimi çeken sahneleri buraya yazsam spoiler olmaz herhalde. Sonuçta belirgin bir konusu yok filmin ve göze hitap ediyor. Yani burada bütün filmi anlatsam, senaryoyu, konuşmaları falan yazsam yine de izlemeden anlayamazsınız. Belgesel tadında işte, dediğim gibi. 20 yıllık hayatım boyunca Türkiye’de yaşadığım gün kadar otobüsle yolculuk yapmışımdır, hiçbir zaman bayan şoföre rastlamadım. Roma’da ise belediye otobüsünü süren bayan şoförü görünce şok oluyorsunuz. Tabii Roma’nın yakışıklı ve çapkın erkekleri bayan şoföre bile sarkıntılık yapabiliyor. Sonra, temizlikçiler. Türkiye’de, yan yana çalışan erkek ve kadın temizlikçi görmemiştim. Roma’da bu iki cins bir arada çalışabiliyorlar. Muhabbet ederek kilise temizliyorlar örneğin. İnanılmaz turist kaynıyor şehir. Dediğim gibi ırk ayrımı da had safhada. Özellikle siyah ırk pek bir sevilmiyor. Dilenciler de çok. Ellerinde notlarla şehri gezenler var. Bütün dilenciler kendi kusurlarını, hayatlarını kısa bir şekilde karton kağıda dökmüş ve bu kağıtlarla dolaşıp, ya da oturup dileniyorlar. Bir de bizim buradaki “İddaa Cafe”ler gibi özel bir yer var ama çok daha büyük. Mesela tombala oynanıyor canlı. Sanırım 15 dakikada bir falan. Anonsçu kız, rakam söylüyor. İnsanlar tombala kartlarını seçip oracıkta takip ediyorlar.
Alışveriş için sokağa çıkan yaşlı bir kadının, ki eskiden Nazi kamplarında esir olduğu anlaşılıyor, 2. Dünya Savaşı konulu bir film setini gerçek sanıp bayılması ve Alzheimer hastalarının hastanede geçirildikleri test sahneleri muazzamdı hakikaten. Scola’nın bu filmi ırkçılık, burjuvazi, ayrımcılık gibi konuları ironik bir dille anlatıyor. Mesela bence bu çok iyi bir Pazar akşamı kızla izlenecek bir film olabilir. Hani elde şarap, battaniye altında, Aşıklar Şehri’ni izleyebileceğiniz bir ortam. Romantik bir film olmasa da sizi o esnada doyurabilir. Güzel. 7/10
0 Yorum :
Yorum Gönder